);

Single Blog Title

This is a single blog caption

ÖZET : Davacının, eşinin kalp rahatsızlığı nedeni ile gördüğü tedavi sırasında kullanılan ilaçlı stent bedelinin tamamının davalı kurumca karşılanmaması nedeni ile ödemek zorunda kaldığı bedelin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili istemiyle açtığı davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

                    T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

HUKUK BÖLÜMÜ

ESAS NO      : 2014 / 1154

KARAR NO : 2014 / 1193

KARAR TR   : 29.12.2014

ÖZET : Davacının, eşinin kalp rahatsızlığı nedeni ile gördüğü tedavi sırasında kullanılan ilaçlı stent bedelinin tamamının davalı kurumca karşılanmaması nedeni ile ödemek zorunda kaldığı bedelin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili istemiyle açtığı davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K  A  R  A  R

            Davacı           :E. U.

            Davalı            :Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

            Vekili              :Av. M. K.

 

O  L  A  Y       :Davacı dava dilekçesinde özetle; Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü’nde İlköğretim Müfettişi olarak görev yaptığını; eşinin sağlık yardımından yararlanmadığı için kendi sağlık güvencesinden faydalandığını ve Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 5.3.2010 tarihinde anjiyo olduğunu; eşinin diyabet, tansiyon ve kalp hastalıkları bulunduğundan, yapılan anjiyoda normal stent değil ilaçlı stent takıldığını; bu stendin bedelini kendisinin ödediğini; stent bedeli olan 3.500,00 TL tutarında fatura bedelinin ödenmesi için 28.4.2010 tarihli dilekçesiyle SGK’ya müracaat ettiğini ve kurumun stent bedelini ödemediğini ileri sürerek, bu işlemin iptali ile kendisine ödenmeyen 3.500,00 TL  stent bedellerinin yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Antalya 2.İş Mahkemesi: 20.2.2012 gün ve E:2010/260, K:2012/61 sayılı kararı ile, Mahkemelerince davacının eşinin tüm tıbbı belgeleri ve dosyasının eksiksiz bir fotokopisi ile birlikte Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilerek, Kardiyoloji ve Kalp Cerrahisi uzmanlarından oluşturulan 3 kişilik bilirkişi kuruluna incelettirilerek, davacının eşinin sağlık durumu ve tedavi gerekleri yönünden, ilaç kaplı stent kullanımının hastanın tedavisi için zorunlu olup olmadığı, böyle bir stent kullanmanın tedavi gereklerine uygun düşüp düşmediği, çıplak metal stent kullanılmasının yaratacağı sağlık riskinin bulunup bulunmadığı, varsa neler olduğu, çıplak metal stent kullanılmasının aynı sonucu doğurup doğurmayacağı gibi hususların bilimsel gerekçeleriyle birlikte ortaya konulması için gerekçeli rapor ve ek rapor alındığını, kuruma yazı yazılarak 5.7.2010 tarihinden itibaren geçerli olan sağlık uygulamaları tebliğine göre dava konusu fatura bedelinin ödenmesinin mümkün olup olmadığı hususunun araştırıldığı ve bilirkişi kurulunun düzenlediği raporda; ilaç kaplı stentlerle metal kaplı stentler arasındaki en önemli farkın stent takılması sonrasındaki yeniden tıkanma oranlarının ilaç kaplı stentlerde daha düşük olduğu, fakat bu olgularda da halen metal kaplı stenlerde kullanılabildiği, dava konusu ilaç kaplı stent bedelinin kurumca ödenebilmesi için sağlık uygulama tebliğinde yer alan her iki şartın aynı anda karşılanmadığı yönünde tespitte bulunulduğu gerekçesiyle dava konusu faturada belirtilen ilaç salınımlı stent türünün kullanımının mutlak zorunlu olmadığını belirterek; davanın reddine karar vermiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ: 28.11.2013 gün ve E:2012/17992, K:2013/22215 sayılı kararı ile, uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görev alanına girdiği gözetilerek 6100 sayılı HMK’nın 114/1-b maddesine göre dava şartı olan “yargı yolunun caiz olmaması” nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, davacının temyiz itirazlarının kabulüne ve hükmün bozulmasına karar vermiştir.

ANTALYA 2.İŞ MAHKEMESİ:  6.5.2014 gün ve E:2014/70, K:2014/217 sayı ile, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 28.11.2013 gün ve E:2012/17992, K:2013/22215 sayılı bozma ilamına uyarak; somut olayda davacının İlköğretim müfettişi olduğu sabit olduğundan, uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görev alanına girdiği gözetilerek, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-b maddesine göre dava şartı olan “yargı yolunun caiz olmaması” nedeniyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

Davacı bu kez aynı istemle; idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANTALYA 3.İDARE MAHKEMESİ: 27.10.2014 gün ve E:2014/760 sayı ile, davacının eşine uygulanan tedavinin 15.01.2010 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanununun tedavi giderlerine ilişkin hükümlerinden kaynaklandığı nedeniyle uyuşmazlığın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğini belirterek; davanın görev yönünden reddine, 2247 sayılı Yasanın 19.maddesi uyarınca, görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmasına, dosyanın incelemesinin bu konuda karar verilinceye kadar ertelenmesine, kararın dava dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR,  Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 29.12.2014 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, idari yargı dosyasının Mahkemece, ekinde adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının eşinin kalp rahatsızlığı nedeni ile gördüğü tedavi sırasında kullanılan ilaçlı stent bedelinin tamamının davalı kurumca karşılanmaması nedeni ile ödemek zorunda kaldığı 3.500,00 TL bedelin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili istemiyle açılmıştır.

Dava dosyalarının incelenmesinden; halen İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde görevli olan davacının, eşinin kalp rahatsızlığı nedeniyle Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavi gördüğü ve tedavisi sırasında ilaçlı stent kullanıldığı; kullanılan stent bedellerinin davacı tarafından ödendiği; davacının stent bedeli olarak ödemek zorunda kaldığı 3.500,00 TL bedelin yasal faizi ile birlikte tarafına ödenmesi istemiyle dava açtığı anlaşılmıştır.

31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 inci ve Geçici 4 üncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E: 2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir… Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”

Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.

            Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.

Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları ve tam yargı davaları kapsamında bulunan, 5510 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatı ile çalışmaya başlamış ve halen Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü emrinde İlköğretim Müfettişi olarak çalışmaya devam eden davacı tarafından açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Antalya 3. İdare Mahkemesi’nin başvurusunun reddi gerekmiştir.

 

S O N U Ç    : Davanın görüm ve çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle  Antalya 3.İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN REDDİNE,  29.12.2014  gününde  OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

Başkan

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

 

Üye

Eyüp Sabri

BAYDAR

 

 

 

 

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

Üye

Ayhan

AKARSU

Üye

Nurdane

TOPUZ

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT