ÖZET : 2247 sayılı Kanunda öngörülen olumlu görev uyuşmazlığı çıkarma yönteminin usulüne uygun olabilmesi için, yararına görev itirazında bulunulan yargı merciince aynı davada görevsizlik kararı verilmemiş olması gerektiği, davanın somutunda idare mahkemesinin görevlilik kararından önce adli yargı yerince verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararının mevcudiyeti karşısında; 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
T.C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ HUKUK BÖLÜMÜ ESAS NO : 2014/1088 KARAR NO : 2014/1137 KARAR TR : 29.12.2014
| ÖZET : 2247 sayılı Kanunda öngörülen olumlu görev uyuşmazlığı çıkarma yönteminin usulüne uygun olabilmesi için, yararına görev itirazında bulunulan yargı merciince aynı davada görevsizlik kararı verilmemiş olması gerektiği, davanın somutunda idare mahkemesinin görevlilik kararından önce adli yargı yerince verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararının mevcudiyeti karşısında; 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
|
K A R A R
Davacı : N. K.
Vekili : Av. F. T.
Davalı : Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü
Vekili : Av. N.Z.
O L A Y : Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin Sosyal Güvenlik Kurumu’na karşı açtığı davanın İdare Mahkemesinde reddedildiğini; kararın davacıya 20.06.2011 tarihinde tebliğ edildiğini, yapılan temyiz başvurusunun, süresinde olmadığından bahisle Danıştay 10.Dairesince, 31.10.2011 tarihinde reddedildiğini; bu durumun PTT’nin kusuruna dayandığını; tebligat 20.06.2011 tarihinde köy muhtarına teslim edildiği halde, zarfın üzerine tebligat tarihi olarak 16.06.2011 yazıldığını; bu hatanın temyiz istemlerinin reddine sebebiyet verdiğini; bunun yanlışlıkla değil, kasıtlı yapıldığı kanaatinde olduklarını; olayın maddi kayba uğramalarına ve üzüntü duymalarına yol açtığını ifade ederek; 1.000TL manevi tazminatın ödenmesi istemiyle 15.5.2012 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 21.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 18.12.2012 gün ve E:2012/282, K:2012/483 sayı ile, davacı vekilinin dava dilekçesinin ve davalı vekilinin cevap dilekçesini özetledikten sonra; bir kısım deliller toplanarak ön inceleme duruşması yapılmış ise de, iddianın açıkça davalı idarenin hizmet kusuruna dayandırıldığının görüldüğü gerekçesiyle; yargı yolu bakımından Mahkemelerinin görevsizliğine, dava dilekçesinin bu nedenle reddine karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine bu karar Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 3.6.2013 gün ve E:2013/6897, K:2013/10489 sayılı kararıyla onanmış; 1086 sayılı Yasa’nın Geçici 2. ve 6100 sayılı Yasa’nın Geçici 3.maddesi gereğince halen yürürlükte olan 1086 sayılı Yasa’nın 440.maddesi gözetildiğinde, görevsizlik kararı kesinleşmiştir.
Davacı bu kez aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı vekili birinci savunma dilekçesinde görev itirazında bulunmuştur.
ANKARA 16.İDARE MAHKEMESİ: 22.5.2014 gün ve E:2013/1230 sayı ile, 2577 sayılı Yasanın 2. maddesinde; idari dava türlerinin, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı açılan iptal davaları; idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları; kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı açılan davalar olarak sayılmış; idari yargının idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimini yapmakla görevli olduğunun kurala bağlanmış bulunduğu; İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davalarının; idari dava türlerinden biri olduğu; idare, idare hukuku alanında kamu gücüne dayalı olarak re-sen ve tek yanlı irade açıklaması sonucu tesis etmiş olduğu işlemlere, hukuk alanında yeni durumlar oluşturmasıyla idari işlem kimliği kazandırmakta ve kural olarak bu işlemlerin özel yasal düzenlemeler dışında, idari yargı denetimine tabi bulunduğu; dava dosyasının incelenmesinden, davacının SGK’na karşı Ankara 15. idare Mahkemesi’nde açtığı dava ile ilgili, davalı idare posta dağıtıcısının, tebligat zarfına tebliğ tarihini 16/06/2011 olarak yazmasına rağmen, 20/06/2011 tarihinde köy muhtarına teslim edildiğini yazarak kusurlu davrandığı, bu nedenle davacının ilgili davada temyiz süresini geçirdiği ve temyiz başvurusunun reddedildiği, bundan dolayı üzüntü duyduğunu ileri sürerek 1000,00 TL manevi tazminat istemiyle bakılan davanın açıldığının anlaşıldığı; buna göre dava konusu uyuşmazlığın, davacı tarafından iddia edildiği şekliyle, davalı idare ile davacı arasında taşıma sözleşmesi olması dolayısıyla kamu görevlisinin yaptığı hukuka aykırı eylemlerden dolayı adli yargı görevli olduğu ileri sürülse de, dava konusu uyuşmazlığın temelini açıkça hizmet kusuru oluşturduğundan, açılan davanın idari yargı yerlerinin görevine girdiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle; davalı idarenin görev itirazının reddine, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 12. maddesi uyarınca bu kararın taraflara tebliği tarihinden başlayarak (15) gün içinde uyuşmazlık çıkarılmasını istemeye yetkili Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına sunulmak üzere iki nüsha dilekçe ile Mahkemelerine başvurulabileceği hususunun davalı idareye duyurulmasına karar vermiştir.
Davalı vekilinin olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yönündeki dilekçesi üzerine dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; davanın; davalı PTT idaresinin emrinde çalışan posta dağıtıcısının, davalı idarenin yüklendiği resmi tebligatların yapılması işini görevin gereklerine uygun yapmaması sonucu, davacının aleyhine bir işlem tesisi ile manevi zararına yol açıldığı iddiasına dayandığı; davalı idarenin kendisine teslim edilen posta ve tebligat gibi gönderileri belirlenen ücret karşılığı muhatabına teslim etme yükümlüğü altına girdiği bir sözleşme ile davaya konu dağıtım işini yüklendiği; davanın çözümü için, sözleşmenin idari sözleşme mi yoksa özel nitelikte bir sözleşme mi olduğunun tespitinin gerektiği; idari sözleşmelerin, konusu bir kamu hizmetinin yürütülmesine ilişkin bulunan ve hüküm ve koşulları itibariyle idareye üstün hak ve yetkiler tanıyan; dolayısıyla idarenin kamu gücüne dayalı, re’sen ve tek yanlı hareket edebilme yetkilerini içeren sözleşmeler olduğu; bu nitelikte olmayan diğer sözleşmelerin ise, genelde özel hukuk alanda özel hukuk kurallarına göre düzenlendiği; 6145 sayılı Kanun ile “Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi”nin kurulduğu; 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 4000 sayılı Kanunla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf tesis ve işletmesine ilişkin hizmetlerin Posta İşletmesi Genel Müdürlüğünce, telekomünikasyon hizmetlerinin ise Türk Telekomünikasyon A.Ş. tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırıldığı, 4502 sayılı Kanun ile de “Türkiye Cumhuriyeti Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü” adını aldığı, 22.2.2000 tarih ve 23972 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Ana Statü’nün 3. maddesinin 1 numaralı bendinde, bu Ana Statü ile Genel Müdürlüğün tüzel kişiliğe sahip faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğu belirtilerek ve ayni maddenin 2 numaralı bendinde de, 233 sayılı KHK ve bu Ana Statü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğuna işaret edildiği; buna göre, Posta ve Telgraf Teşkilatı, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kuruluşu ise de, 233 sayılı KHK ve Ana Statü ile özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla, iktisadi faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılındığının açık olduğu, bu durumda, posta hizmetini yürüten Kuruluş ile bu hizmetten ücreti karşılığında yararlananlar arasındaki hukuki ilişkinin, Kuruluşun günlük iktisadi faaliyetinden doğan bir özel hukuk ilişkisi niteliğini taşıdığında kuşkuya yer bulunmadığı; ayrıca, 23.05.2013 tarih ve 28655 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6475 sayılı “Posta Hizmetleri Kanunu” ile Kuruluşun görevlerinin yeniden düzenlendiği ve “Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi” adı ile yeniden yapılandırıldığı; 5584 sayılı Posta Kanunu’nun 46-55. maddelerinde posta faaliyetleri sırasında doğan zararların nasıl ödeneceği hakkında düzenlemeler getirildiği, PTT idaresinin gördüğü kamu hizmetinde, kurum ile kişi arasında bir akdi ilişki bulunduğu, kişinin ücret karşılığında idareden bir hizmetin yapılmasını istemekte olduğu, davalı idarenin de bu akit içinde yer aldığı, davalı idarenin posta dağıtımı sözleşmesi sırasında bu sözleşmenin doğrudan tarafı olmayan ancak bundan etkilenen kişiler bakımından doğan zararlarında özel hukuk hükümlerine göre tazmininin istenebileceği, PTT’nin kamu kurumu ve görülen hizmetin kamu hizmeti olmasının, bu hukuki ilişkinin akdi olma niteliğini değiştirmediği, olayda, hizmeti gören kurumun idarenin fiilinden doğan bir zararın varlığı karşısında, özel hukuk alanını ilgilendiren bu davanın, adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle; 2247 sayılı kanunun 10 ve 13 maddeleri gereğince olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına karar vermiş ve dosya Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına gönderilmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 29.12.2014 günlü toplantısında; Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasında, “Görev uyuşmazlığı çıkarma; adli, idari ve askeri bir yargı merciinde açılmış olan davada ileri sürülen görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden istenmesidir” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan Yasa hükmü ile, belirtilen yargı mercilerinden birinde açılmış olan bir davanın görülmesi sırasında yapılan görev itirazının reddi üzerine, ilgili Başsavcı tarafından, görevli bulunduğu kendi yargı düzeninin görev alanına vaki müdahalenin önlenebilmesini sağlamak için konunun Uyuşmazlık Mahkemesi’ne götürülmesi suretiyle davanın henüz başlangıç safhasında iken görev sorununun çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır.
Nitekim, 2247 sayılı Yasa’nın 10. madde gerekçesinde, “Uyuşmazlık çıkarma, yürürlükte bulunan kanunun getirdiği bir yeniliktir. Görülmekte olan bir davanın görev uyuşmazlığını, bu safhada halletmek imkânını verir. Bu madde ile uyuşmazlık çıkarma adli, idari ve askeri yargıya teşmil edilmiştir.
Bu yetki, yargı merciince görev itirazının reddi üzerine, kanun yararına olarak, uyuşmazlığın konusuna göre ilgili Başsavcı veya Başkanunsözcüsü tarafından kullanılacaktır. Bu suretle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kabul ettiği adli, idari ve askeri yargı mercilerinin ayrılığı prensibinin ihlâli ve ayrı tanzimlere tabi tutulan adli, idari ve askeri yargı mercilerinin yekdiğerinin görev hudutlarına tecavüzleri önlenmiş olacaktır” denilmiştir.
Buna göre, ortada henüz açılmış bir dava ve bu davada bir yargı merciince verilmiş görevlilik kararı bulunması; diğer bir ifadeyle, yararına görev itirazında bulunulan yargı merciince aynı davada görevsizlik kararı verilmemiş olması gerekeceği açıktır.
Olayda, uyuşmazlığa konu edilen Ankara 16. İdare Mahkemesinin görevlilik kararından önce, Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararının bulunması karşısında, idari yargı yerince adli yargının görev alanına müdahalede bulunulduğundan söz etmek olanaksızdır.
Öte yandan, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen olumsuz görev uyuşmazlığının oluşabilmesi için tarafları, sebebi ve konusu aynı olan davada en az iki yargı merciince kendilerini görevsiz görerek verilmiş ve kesinleşmiş görevsizlik kararlarının bulunması; 17. maddesinde öngörülen olumlu görev uyuşmazlığının doğabilmesi için ise, yine tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada en az iki yargı merciince kendilerini görevli sayan kararlar verilmesi; 19. maddeye göre yargı mercilerince Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulabilmesi için de, daha önce diğer yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine aynı davada kendisinin de görevsiz bulunduğu ve görevsizlik kararı veren yargı merciinin görevli olduğu kanısına varılması; 20. madde uyarınca görev uyuşmazlığı çıkarılmasında, temyiz incelemesi yapan yüksek mahkeme tarafından Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması gerekmekte olup, incelemeye konu olan adli yargı yerinin görevsizlik kararı üzerine idari yargı yerince aynı davada verilen görevlilik kararı nedeniyle, anılan maddelerde düzenlenen görev uyuşmazlığı türlerinden biri de oluşmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun bulunmayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesinde yer alan “Uyuşmazlık Mahkemesi, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceler; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddeder” kuralı uyarınca reddi gerekmiştir.
SONUÇ : 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 29.12.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Başkan Serdar ÖZGÜLDÜR
| Üye Eyüp Sabri BAYDAR
Üye Alaittin Ali ÖĞÜŞ | Üye Ali ÇOLAK
Üye Ayhan AKARSU | Üye Nurdane TOPUZ
Üye Mehmet AKBULUT |