);

Single Blog Title

This is a single blog caption

ÖZET : 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 36. maddesi ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca verildiği anlaşılan  mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin kararın kaldırılması istemiyle açılan davanın,  5326 sayılı Kabahatler Kanunu kapsamında bulunmadığı ve  iptal davasına uygun olarak açıldığı kabul edilerek, durumun saptanması idare hukuku ilke-lerine göre yapılabileceğinden İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

                    T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

HUKUK BÖLÜMÜ

ESAS    NO   : 2014 / 708

KARAR NO    : 2014 / 949

KARAR TR     : 17.11.2014

ÖZET : 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 36. maddesi ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca verildiği anlaşılan  mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin kararın kaldırılması istemiyle açılan davanın,  5326 sayılı Kabahatler Kanunu kapsamında bulunmadığı ve  iptal davasına uygun olarak açıldığı kabul edilerek, durumun saptanması idare hukuku ilke-lerine göre yapılabileceğinden İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K  A  R  A  R

            Davacı           : H.Y.

Vekili              : Av. Altuğ Bengüler

Davalı            : Fatih Kaymakamlığı

 

O  L  A  Y       : İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü Deniz Liman Şube Müdürlüğünün Adli Hizmetler Büro Amirliğine bağlı Polis-6 botuyla Yenikapı açıklarında yapılan devriye görevi sırasında, davacı H.Y.’ın, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 24(a). maddesine aykırı olarak trol avcılığı yaptığının tespit edildiğinden bahisle, aynı birim tarafından davacı adına 23.3.2012 gün ve 217541 sayılı İdari Para Cezası Karar tutanağı düzenlenerek, Marmara Denizinde Trol ile avlandığı nedeniyle 1380 sayılı Kanun’un 36. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendi uyarınca 5170,00 TL idari para cezası verilmiş, bir adet trol ağı ile iki adet trol kapısı için el koyma tutanağı düzenlenmiş, Burak Kaptan-1 isimli tekne muhafaza altına alınarak, bu eşyaların müsaderelerine karar verilmesi için yazılan yazı üzerine, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, kabahat eylemleri için 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararı verilebileceği, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 28.6.2006 gün ve E:2006/8086,K:5924 sayılı kararında da açıklandığı üzere, özel kanunlarda yer alan müsadere yaptırımının, 5326 sayılı Kanunun 18. maddesinde düzenlenen mülkiyetin kamuya geçirilmesi olarak anlaşılması gerektiği belirtilerek görevli ve yetkili makamın idare olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi üzerine;

Fatih Kaymakamlığının 18.5.2012 gün ve 46 sayılı işlemi ile, davacıya ait Burak Kaptan-1 isimli tekne, 2 adet trol kapısı ve 1 adet trol ağının, 5326 sayılı Kanun’un 18.mad-desinin sekizinci fıkrasında, mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin kararın, kesinleşmesi halinde yerine getirileceği belirtildiğinden, kararın kesinleşmesinden itibaren mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ele geçen malların karar kesinleşinceye kadar İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Kabahatler Kanunu’nun uygulanması hakkındaki yazısı gereği Mal Memurluğuna teslim edilmesine karar verilmiştir.

            Davacı, 18.5.2012 gün ve 46 sayılı işlemin iptali istemiyle adli yargı yerine itirazda bulunmuştur.

İSTANBUL 8.SULH CEZA MAHKEMESİ; 12.11.2012 gün ve Değ. İş:2012/412 sayı ile, 1380 sayılı Kanun uyarınca davacı hakkında idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararı verildiği, aynı Kanunda idari para cezasına karşı idari yargı yerinin görevli olduğunun belirtildiği ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27/8. maddesi uyarınca mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararına karşı da davanın çözümünün idari yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle başvurunun görev yönünden usulden reddine karar vermiş, yapılan itiraz İstanbul 22. Asliye Ceza Mahkemesince kesin olarak reddedilmiştir.

Davacı vekili, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 10. İDARE MAHKEMESİ; 14.3.2013 gün ve E: 2012/2337, K:2013/528 sayı ile, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’na göre verilen mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karara karşı aynı Kanun’un 27. maddesi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle, davanın görev yönünden reddine karar vermiş, verilen karar kesinleşmiştir.

Bu kez, davacı vekili aynı istemle ikinci kez adli yargı yerine başvuruda bulunmuş, İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi’nce, İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 12.11.2012 gün ve Değ. İş:2012/412 sayılı kararı ile İstanbul 10. İdare Mahkemesinin 14.3.2013 gün ve E: 2012/2337, K:2013/528 sayılı kararı arasında oluştuğu anlaşılan görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş, yapılan itiraz üzerine, İstanbul 12. Asliye Ceza Mahkemesince itirazın usul yönünden reddine, esasa ilişkin bir karar verilmesine yer olmadığına, görev uyuşmazlığının çözümü için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmek üzere Mahkemesine iadesine karar verilmiş, dava dosyası İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi’nce, Mahkememize gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 17.11.2014 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME:

Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği…” açıkça belirtilmiştir. Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş,  adli yargı yerince de idari yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş görevsizlik kararları bulunmakta olup, ikinci kez yapılan itiraz üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1- 2247 sayılı Yasanın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

            Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir.” hükmüne göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.

2- 2247 sayılı Yasanın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan  bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler ” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki, başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.

Yasakoyucu, 14. maddeye göre hukuk alanında olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağını tanımıştır.

            Olayda, adli ve idari yargı yerleri arasında meydana gelen olumsuz görev uyuşmaz-lığının giderilmesi amacıyla, görevli merciin belirtilmesi için, aynı konuda ikinci kez başvuruda bulunulan adli yargı yerince, görev uyuşmazlığına konu dava dosyaları da temin edilerek, dava dosyası re’sen Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmiştir.

Bu haliyle, her ne kadar 2247 sayılı Yasada öngörülen yönteme uymamakta ise de, davanın taraflarınca başvuruda bulunulmadığı gözetilerek, Sulh Ceza Mahkemesince re’sen yapılan başvurunun 2247 sayılı Yasanın 19. maddesi kapsamında olduğunun kabulü ile Uyuşmazlık Mahkemesinin önüne gelmiş bulunan görev uyuşmazlığının çözüme kavuşturulması, gerek dava ekonomisine gerek Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluş amacına uygun olacağından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülten Fatma BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 36. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendi nedeniyle 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca verilen mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin kararın kaldırılması istemiyle açılmıştır.

  22.3.1971 tarih ve 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun “Şümul” başlıklı 1.maddesinde, “Bu Kanun su ürünlerinin korunması, istihsali ve kontroluna dair hususları ihtiva eder.” denilmiş;  “Cezalar” başlıklı 36. maddesinde, bu Kanundaki ve bu Kanuna göre çıkarılacak yönetmeliklerdeki yasak, sınırlama ve yükümlülüklere aykırı hareket edenlere verilecek cezalar gösterilmiş, maddenin birinci fıkrasının (i) bendinde, “ 24 üncü maddenin (a) bendinde belirtilen alanlarda trol ile su ürünleri istihsalinde bulunanlar üç milyar lira idarî para cezası ile cezalandırılır ve istihsal olunan su ürünleri ile istihsal vasıtaları zapt ve mahkemece müsadere edilir.

 24 üncü maddeye göre çıkarılan yönetmelikteki dip trolüne ilişkin yasak, sınırlama ve yükümlülüklere aykırı hareket edenler iki milyar lira idarî para cezası ile cezalandırılır, istihsal olunan su ürünleri zapt ve mahkemece müsadere edilir. Suçta kullanılan gemiler ile gerçek ve tüzel kişilerin ruhsat tezkereleri; suçun ilk defa işlenmesi halinde bir ay, ikinci defa işlenmesi halinde üç ay süre ile geri alınır, tekrarlanması halinde iptal edilir. Aykırılığın bu Kanuna istinaden bölgeler, mevsimler ve zamanlar bakımından konulacak düzenlemelere uyulmayarak işlenmesi halinde, gemiler haricindeki istihsal vasıtaları da zapt ve mahkemece müsadere edilir.

 Yasak bölgelerde veya yasak zaman ve mevsimlerde dip trol ağları denizde veya toplanıp bordaya alınmış durumda tespit edilenler, göz açıklıkları tayin olunan asgarî ölçülerden küçük dip trolü ağlarını her ne suretle olursa olsun gemilerinde bulunduranlar ile orta su trolünü veya kombine trolü dip trolü olarak kullananlar hakkında, ikinci fıkradaki cezalar hükmolunur.”;

  “Trol” başlıklı 24. maddesinde,

“a) İçsular, Marmara Denizi, İstanbul ve Çanakkale boğazlarında her çeşit trol ile su ürünleri istihsali yasaktır.

         İlmi maksatlarla yapılacak incelemelerde trol kullanılabilir.

  1. b) Kara sularımız dahilinde dip trolu ile su ürünleri istihsali şekli ayrı bir yönetmelikle düzenlenir. Bu yönetmelik hükümlerine aykırı olarak dip trolu ile su ürünleri istihsali yasaktır.
  2. c) Orta su trolu hakkında 23 üncü madde hükümleri uygulanır.

          Ancak orta su trolunun dip trolu olarak kullanılması yasaktır.

  1.   d) Munhasıran sünger avında kullanılan kankava troldan sayılmaz.” hükmü yer almış,

         Ek Madde 3’te , “Bu Kanunun 36 ncı maddesinde yer alan idarî para cezaları mahallin en büyük mülkî amiri ile denizlerde Sahil Güvenlik Komutanlığı bot komutanları tarafından kesilir ve mahallin en büyük mal memurluğuna yatırılır. Mülkî amirler ceza kesme yetkilerini 33 üncü maddede belirtilen görevlilere önceden ilân etmek şartıyla devredebilirler.

Cezaların kesilme usulleri, makbuzların şekli, dağıtımı ve kontrolü hususundaki usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.

Cezalar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.

İdarî para cezalarına karşı cezanın tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idare tarafından verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinden inceleme yapılarak karara bağlanır. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.”;

        “ Muhakeme usulü” başlıklı 32.maddesinde ise, “(Değişik : 22/7/2003 – 4950/4 md.) Bu Kanunda yer alan mahkemece yerine getirilecek görevler zaruret görülmeyen hallerde sulh ceza mahkemelerince onbeş gün içerisinde evrak üzerinden inceleme yapılarak karara bağlanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.

30.3.2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun birinci maddesinde, “Bu Kanunda; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;

  1. a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,
  2. b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,
  3. c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci,
  4. d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu,
  5. e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar,

belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır”  denilerek Kanunun amaç ve kapsamı belirlenmiş;  ikinci kısmında yer alan 32 ila 43. maddelerinde, Türk Ceza Kanunu kapsamı dışında kalan çeşitli kabahatler sayılarak, bu eylemlere yaptırımlar öngörülmüştür.

         Anılan Kanun’un 2. maddesinde, “kabahat” deyiminden, kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların “idari para cezası” ve “idari tedbirler”den ibaret bulunduğu; “idari tedbirler”in de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler olduğu belirtilmiştir.

         Kanun’un   “Mülkiyetin kamuya geçirilmesi”  başlıklı 18.maddesinde de:

         “(1) Kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir.

         (2) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, eşyanın;

  1.         a) Kullanılmaz hale getirilmesi,
  2.         b) Niteliğinin değiştirilmesi,
  3. c) Ancak belli bir surette kullanılması,

          Koşullarından birinin yerine getirilmesine bağlı olarak belli bir süre geciktirilebilir. Belirlenen süre zarfında koşulun yerine getirilmemesi halinde eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.

          (3) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından eşyaya elkonulabileceği gibi; eşya, kişilerin muhafazasına da bırakılabilir.

          (4) Eşyanın mülkiyeti, kanunda açık hüküm bulunan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşuna, aksi takdirde Devlete geçer.

          (5) Eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilebilmesi için fail hakkında idari para cezası veya başka bir idari yaptırım kararı verilmiş olması şart değildir.

            (6) Kaim değerin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine de karar verilebilir.

            (7) Mülkiyeti kamuya geçirilen eşya, başka suretle değerlendirilmesi mümkün olmazsa imha edilir.

            (8) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, kesinleşmesi halinde yerine getirilir”

          denilmiştir.

          Kabahatler Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun;

  1.   a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
  2.   b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

    uygulanır.” ; “Başvuru yolu” başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında ise, “idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir” düzenlemeleri yer almıştır.

          Kabahatler Kanunu’nun 18. maddesinin birinci fıkrasında,  kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın, ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilebileceği, 1380 sayılı Kanun’un 36. maddesinde, istihsal vasıtalarının zapt ve mahkemece müsadere edileceği, 32. maddesinde ise, bu Kanunda yer alan mahkemece yerine getirilecek görevlerin zaruret görülmeyen hallerde sulh ceza mahkemelerince onbeş gün içerisinde evrak üzerinden inceleme yapılarak karara bağlanacağı düzenlenmiş, nitekim 1380 sayılı Kanun’a aykırılık nedeniyle evrak üzerinden inceleme yapılarak suçta kullanılan teknenin zoralımına karar verilmesi üzerine, Yargıtay Ceza Genel Kurulu önüne gelen bir dosyada, Kurulun  3.11.2009 gün ve E:2009/7-183, K:2009/257 sayılı kararında da, “……idari yaptırım gerektiren bir suç işlendiğinin ileri sürülmesi karşısında, bu suçun işlenmesine bağlı olarak kamu davası açılamaması nedeniyle, Yasadaki özel düzenleme nazara alınarak zoralım kararı istendiği açıktır. Zoralımına karar verilen eşya ise, bizatihi kendisi suç teşkil eden ve zoralıma tabi eşya niteliğinde değildir. Bu nedenle 1380 sayılı Yasanın 32. maddesindeki, “zaruret görülmemesi” koşulu ile zoralım konusundaki genel hükümler de gözetilerek, duruşma açılarak yargılama yapılmalı ve sonucuna göre hukuki durum belirlenmelidir. Yerel mahkemece yasal düzenlemelerin hatalı yorumlanması suretiyle duruşma açılmadan, evrak üzerinde yapılan inceleme ile zoralım kararı verilmesi isabetsiz ve yasaya aykırıdır. ” denilmek suretiyle 1380 sayılı Kanun’a aykırılık nedeniyle suçta kullanılan teknenin zoralımına ancak Mahkemece karar verilebileceği  anlaşılmaktadır.

          Bu durumda, 1380 sayılı Kanunda, geminin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ilişkin olarak idareye idari yaptırım uygulama yetkisi verilmediği, ancak somut olayda, idarece (Fatih Kaymakamlığınca) Kanunda yetki verilmediği halde,  davacıya ait Burak Kaptan-1 isimli tekne, 2 adet trol kapısı ve 1 adet trol ağının mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verildiği anlaşıldığından,  gemi ile trol kapısı ve trol ağı gibi istihsal vasıtalarının müsaderesinde yalnızca “mahkeme kararının” gerekli bulunduğunun hüküm altına alınması karşısında, olayda geminin mülkiyetinin kamuya geçirilmesi işlemi yönünden idarece yersiz kullanılan bir yetkinin söz konusu olduğu, davanın 5326 sayılı Kabahatler Kanunu kapsamında bulunmadığının kabul edilerek, durumun saptanması idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Kanun’un ikinci maddesinin (a) bendinde belirtilen  iptal davasına uygun olarak açılan davanın görüm ve çözümünün idari yargı yerine ait olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine girdiğinden İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 19.madde kapsamında görülen başvurusunun kabulü ile, İstanbul 10. İdare Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

S O N U Ç     : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesinin 19. madde kapsamında görülen BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, İstanbul 10. İdare Mahkemesinin 14.3.2013 gün ve E: 2012/2337, K:2013/528 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 17.11.2014 gününde Üye Nurdane TOPUZ’un KARŞIOYU ve OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

Başkan

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Üye

Eyüp Sabri

BAYDAR

 

 

 

 

 

 

 

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

 

 

 

Üye

Ayhan

AKARSU

Üye

Nurdane

TOPUZ

 

 

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT