);

Single Blog Title

This is a single blog caption

ÖZET : Karayolunda meydana gelen trafik kazasında sigortalı aracın uğradığı hasar bedelini ödeyen sigorta şirketinin, zararın davalı idarece giderilmesi istemiyle açtığı rücuen tazminat davasının, 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi gözetildiğinde ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk

                    T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

HUKUK BÖLÜMÜ

ESAS NO       : 2016 / 632

KARAR NO  : 2017 / 31

KARAR TR   : 20.2.2017

ÖZET : Karayolunda meydana gelen trafik kazasında sigortalı aracın uğradığı hasar bedelini ödeyen sigorta şirketinin, zararın davalı idarece giderilmesi istemiyle açtığı rücuen tazminat davasının, 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi gözetildiğinde ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk

 

 

 

 

K  A  R  A  R

Davacılar              : Kendi adlarına asaleten müşterek çocukları M.E. ve H.İ.

        Ç. adına velayeten Ö.Ç. ve M.Ç. vekili

            Vekilleri                : Av. Osman Toprak-Av. Ender Kılıç

Davalılar               : 1-K.A. Sigorta A.Ş (Adli Yargıda)

      2-Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı (6360 sayılı Kanun gereği

      görev ve işleri devredilmeden önce Özel İdare Müdürlüğü) (Adli ve İdari

     Yargıda)

Vekilleri                 : Av. M. O.

          Av. H. K. E.

O L A Y         : Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkilleri Ö. ve M.Ç.’nin müşterek çocuğu, M.E. ve H.İ.Ç.’nin kardeşleri olan Ş.Ç.’nin içerisinde bulunduğu K.A. sigorta şirketince sigortalı 33 TZ 332 plaka sayılı aracın 29/09/2008 tarihinde devrilmesi sonucu 1997 doğumlu Ş.Ç.’nin vefat ettiğini, kaza sonrası düzenlenen tespit tutanağına göre kazanın yola serili olan mucurdan kaynaklandığını ve yolun bakım ve onarımının davalı  Gaziantep İl Özel İdaresi’ne ait olduğunu, kaza sonunda Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2008/10 D.İş sayılı dosyasıyla yaptırdıkları tespit sonucu sunulan bilirkişi raporunda, yolu yapan makamın gerekli işaret ve uyarıların yapılmadığından 1. derecede sorumlu olduğunun belirtildiğini, müteveffanın 7. sınıf öğrencisi olup oldukça başarılı bir öğrenci olduğunu belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik Ö.Ç. için 5.000,00 TL, M.Ç. için 5.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen; yine Ö.Ç. için 20.000.00 TL, M.Ç. için 20.000.00 TL, M.E. Çitçi için 7.500.00 TL, H.İ.Ç. için 2.500.00 TL manevi tazminatın davalı Gaziantep II Özel İdaresi’nden tazminine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmış, 11/05/2012 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini Ö.Ç. için 14.156,14 TL, M.Ç. için 24.577.17 TL’ye çıkarmıştır.

Islahiye Asliye Hukuk Mahkemesi: 05.03.2013 gün ve 2009/140 Esas, 2013/72 Karar sayı ile ‘‘…Meydana gelen trafik kazasında davacılardan Ö. ve M.Ç.’nin çocukları, diğer davacıların kardeşleri olan Ş.Ç.’nin vefat ettiği, kazada yolun yapım ve bakımından sorumlu kurumun % 25 oranında tali kusurlu, kazaya karışan 33 TZ 332 plakalı araç sürücüsünün ise % 75 oranında asli kusurlu olduğu Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Kurulu’nun 07/06/2010 tarihli raporuyla anlaşılmış, özetle belirtmek gerekirse maddi tazminatın şartları olan fiil, kusur, illiyet bağı ve zararın miktarı yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılmış; tarafların sosyo-ekonomik durumları, ölenin yaşı, destekten yoksun kalınan miktar vb. hususlar bilirkişi tarafından incelenerek mahkememizce de uygun görülecek şekilde davacı Ö. için 14.156,00 TL, davacı Melek için ise 24.577,00 TL destekten yoksun kalına tazminatına,

Davalıların manevi tazminat talebi hakkında ise; 6098 sayılı TBK 56 ve 818 sayılı BK 47 uyarınca ölüm nedeniyle anne, baba ve kardeşlerin manevi tazminat hakkının bulunduğu, talep edilen tazminat miktarının tarafların sosyo-ekonomik durumları, söz konusu olay nedeniyle tazminat talebinde bulunanların vefat edenin en yakınları olduğundan duyulan acının ağırlığı, belirlenecek tazminatın davacı tarafı zenginleştirmeyecek, davalıyı fakirleştirmeyecek ancak yanına da kalmayacak şekilde olması hükmedilecek meblağın ceza olmadığı ancak hakkaniyet duygusunu da tatmin etmesi gerektiği vb. hususları göz önünde bulundurularak başkaca bir indirim yapılmasına gerek olmadığı kanaatiyle…’’ talebin kabulüne karar vermiş, karar davalı vekillerince ayrı ayrı temyiz edilmiştir.

 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi: 17.11.2014 gün ve 2013/11838 Esas, 2014/16051 Karar sayı ile ‘‘…Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

1-Davalı Özel İdare vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

a)Davalı kamu tüzel kişisi olup görmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmeti sırasında verdiği iddia olunan zararlardan dolayı sorumluluğu özel hukuk hükümlerine tabi değildir. Kamu tüzel kişilerinin yasalar tarafından kendilerine verilen görev ve yetkileri kullanırken oluşan zararlar niteliği itibariyle hizmet kusurundan kaynaklanmakta olup bu zararların tazmini amacıyla anılan idarelere karşı hizmet kusurlarına dayanılarak İdari Yargılama Usul Kanunu 2.madde hükmü uyarınca idari yargı yerinde tam yargı davası ikamesi gerekmektedir. (11.2.1959 günlü ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı)

Somut olayda, davacılar vekili, trafik kazasının yolun bakım ve onarımından sorumlu davalı kurumun yola serdiği mıcırdan kaynaklandığını ve davalının bu nedenle zarardan sorumlu bulunduğunu belirterek davalı kurum yönünden hizmet kusuruna dayalı olarak dava açmıştır.

Görev-yargı yolu yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınacak hususlardan olduğundan, mahkemece bu davalı hakkındaki dava tefrik edildikten sonra, bu davalı yönünden idari yargının görev alanına giren uyuşmazlıkta yargı yolu bakımından davanın ‘reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

b-)Bozma neden ve şekline göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

2-)Diğer davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

a-)Mahkemece toplanıp değerlendirilen delillere, özellikle oluşa ve dosya içeriğine uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen kusur oranının ve tazminat hesaplama yönteminin hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

b-)Davalı vekili olayda müteveffanın hatır için taşındığını savunmuş olup, hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığı’ cihetle, bu gibi taşımalarda BK’nın 43. maddesi (6098 S.BK. mad.51) uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Hakim, tazminattan mutlaka indirme yapmak zorunda değilse de, bunun dahi gerekçesini kararında tartışması ve nedenlerini göstermesi gerekir

Somut olayda, Mahkemece olayda hatır taşıması bulunup bulunmadığı dosyası kapsamı itibariyle tartışılıp irdelenmiş değildir.

O halde mahkemece, bu savunma üzerinde durularak, taşımanın hatır için olup olmadığı, tarafların yakınlığı, varsa natır için taşımanın kimin arzusu ve ne amaçla yapıldığı gibi olayın özel şartları göz önüne alınarak araştırma ve inceleme yapılması, BK’nın 43. maddesi hükmünce tazminattan indirim yapılıp yapılmayacağı hususunun tartışılıp değerlendirilmesi gerekirken, bu yön göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

c-)2918 sayılı KTK’nın 99 ve ZMSS Genel Şartlarının B.2. maddesi uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortacının tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Dosya kapsamından, davacı tarafça dava açılmadan önce davalı sigorta şirketine usulüne uygun bir müracaat yapılmadığı anlaşılmakta olup, buna göre davalı sigorta şirketinin dava dilekçesinde her davacı için talep edilen 5.000,00’er TL (Toplam 10.000,00 TL) maddi tazminat kısmı için dava tarihi itibariyle temerrüde düşmüş olacağından, hükmedilen bu miktar için dava tarihinden itibaren faizle sorumlu tutulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli değildir…’’ ifadesiyle Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı yönünden tefrik ve görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulmasına hükmetmiştir.

ISLAHİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 21.04.2015 gün ve 2015/233 Esas, 2015/302 Karar sayı ile kararı ile bozma ilamına uyarak  ‘‘…davalı Özel İdare Müdürlüğü aleyhine açılan dava yönünden davalı kapatılan ve tüzel kişiliği kaldırılan Özel İdare Müdürlüğü yerine 6360 sayılı yasa gereği dava ve işleri devredilen Gaziantep Büyükşehir Belediyesi davalı olarak kabul edilmiş, bilahare Yargıtay bozma ilamına uygun olarak davalı Büyükşehir Belediyesi aleyhine açılan davanın dosyamızdan tefriki ile yeni esas olan 2015/233 Esas’a kaydedilerek davalı Gaziantep Büyükşehir Belediyesi yönünden davanın reddine’’ şeklindeki gerekçesi ile davada görevsizlik kararı vermiş, bu karar taraflarca temyiz edilmeyerek 06.04.2016 tarihinde kesinleşmiştir.

Davacılar vekili, bu kez davacılardan Ö. ve M.Ç.’nin müşterek çocukları ve H.İ.Ç.’nin kardeşi olan Ş.Ç.’nin 29/09/2008 yılında geçirdiği bir trafik kazasında ölmesi sonucu, söz konusu trafik kazasının davalı idarenin kusurundan kaynaklandığından bahisle uğranıldığı ileri sürülen manevi zararın karşılığı olarak toplam 120.000,00 TL tazminatın, kaza tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalı idareden tazminine karar verilmesi istemiyle Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na karşı idari yargı yerinde dava açmıştır.

GAZİANTEP 1. İDARE MAHKEMESİ: 05.08.2016 gün ve 2016/628 Esas, 2016/733 Karar sayı ile aynen ‘‘…2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde; Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde; bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı belirtilmiş; aynı Kanunun, “Karayolları Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri” başlıklı 7. maddesinde; yapım ve bakımdan sorumlu olduğu karayollarında can ve mal güvenliği yönünden gerekli düzenleme ve işaretlemeleri yaparak önlemleri almanın ve aldırmanın Karayolları Genel Müdürlüğü’nün görev ve yetkileri arasında yer aldığı hükümlerine yer verilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19/01/2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; geçici 21. maddesinde ise “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” hükümleri yer almaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacılar tarafından, müteveffa Ş.Ç.nin içinde bulunduğu 33 TZ 332 plakalı araç ile 29.09.2008 tarihinde Gaziantep İli, İslahiye İlçesi Şahmaran Akınyolu Köyü istikametine seyir halinde iken meydana gelen trafik kazasında vefat ettiği, olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek, kaza nedeniyle uğranılan 120.000 TL manevi zararın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı görülmektedir.

2918 sayılı Kanunun 110. maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur.Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasalın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68. K.2013/165 sayılı karan; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s. 136-147.)

Anayasamızın 158. maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle. Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır, denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110. maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartlan, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu anlaşılmakta olup; karayolunda meydana gelen kazada idarenin kusurlu olduğundan bahisle açılan işbu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün 30/11/2015 tarih ve E: 2015/786, K: 2015/811 sayılı kararı da bu yöndedir. Açıklanan nedenlerle, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine…’’ karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

Davacılar vekili, 23.09.2016 havale tarihli dilekçesiyle adli ve idari yargı yerlerince verilen görevsizlik kararları nedeniyle oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle başvuruda bulunmuştur.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 20.2.2017 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerlerinde açılan davalarda 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari ve adli yargı dosyalarının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacılar vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesine gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Sinem USTA’nın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargı, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davalı idarenin sorumluluk sahasında kalan yolda meydana gelen kaza nedeniyle vefat eden küçüğün yakınlarının uğradıkları öne sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle  16.04.2009 tarihinde açılmıştır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı belirtilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

Dava dosyalarının incelenmesinden; davacılardan Melek ve Ö.Ç.’nin müşterek çocuğu, M.E. ve H.İ.Ç.’nin kardeşi olan müteveffa Ş.Ç.’nin, içinde bulunduğu 33 TZ 332 plaka sayılı aracın 29/09/2008 tarihinde devrilmesi şeklinde meydana gelen trafik kazasında vefat ettiği, küçüğün vefatı nedeniyle yakınlarının uğradığı maddi ve manevi zararın giderilmesi maksadıyla olayda kusuru bulunan davalı idareye karşı Islahiye Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 16.04.2009 tarihinde dava açıldığı, davanın görev yönünden reddedilmesi üzerine, davacılar vekilinin kaza tarihi itibariyle yolun yapım ve onarımından sorumlu olduğu bildirilen Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ni hasım göstererek Gaziantep 1. İdare Mahkemesi’nde dava açtığı, Gaziantep 1. İdare Mahkemesi’nin de görevsizlik kararının ardından davacılar vekilinin olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle başvuruda bulunmasıyla dosyaların Mahkememize gönderildiği anlaşılmıştır.

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Belediye aleyhine idare mahkemelerinde açılan tazminat talepli tam yargı davalarında, İdare Mahkemeleri 2918 sayılı Yasanın 110. maddesinin 1. fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasaya aykırı olduğu kanısına varmış, İdare Mahkemelerinin bu iki cümlenin iptali istemiyle yaptığı başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi 8.12.2011 gün ve E:2011/124, K:2011/160 sayı, 8.11.2012 gün ve E:2012/118, K:2012/170 sayı ve 28.05.2013 gün ve E:2013/59 K:2013/68 sayılı aynı içerikli kararları ile; “2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 110. maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanun’dan doğan sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceği öngörülmektedir. İtiraz başvurusunda bulunan mahkeme ise idare mahkemesi olup davaya bakmakta görevli ve yetkili mahkeme değildir. Başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.” kararına varmıştır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli kılındığı, meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevine girdiğinden;  Islahiye Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 21.04.2015 gün ve 2015/233 Esas, 2015/302 Karar sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

S O N U Ç  : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Islahiye Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 21.04.2015 gün ve 2015/233 Esas, 2015/302 Karar sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 20.2.2017  gününde ÜYE Süleyman Hilmi AYDIN’ın KARŞI OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN

                                                                      KARŞI OY

3.11.2015 tarih ve 29521 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 28.9.2015 gün ve E:2015/670, K:2015/671 sayılı kararında belirtmiş olduğum düşünce doğrultusunda sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.20.02.2017

                                                                ÜYE

                                                   Süleyman Hilmi AYDIN