ÖZET : Davalının icra takibine yaptığı itirazın iptaline, icra takibinin kaldığı yerden devam edilmesine, haksız itiraz sebebiyle davalının %20 icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmesi istemiyle açılan davanın, İcra ve İflas Kanunu kapsamında görüm ve çözümünde, ADLİ YARGI YERİNİN görevli olduğu hk.
T.C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018 / 414 KARAR NO : 2018 / 473 KARAR TR : 24.9.2018
| ÖZET : Davalının icra takibine yaptığı itirazın iptaline, icra takibinin kaldığı yerden devam edilmesine, haksız itiraz sebebiyle davalının %20 icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmesi istemiyle açılan davanın, İcra ve İflas Kanunu kapsamında görüm ve çözümünde, ADLİ YARGI YERİNİN görevli olduğu hk. |
K A R A R
Davacı : Z. S. A.Ş.
Vekili : Av. S. T.
Davalı : Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. P.D.A.
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirkete sigortalı 35 … 3639 plaka nolu araçla ilgili olarak, kaza tespit tutanağına göre, “30.10.2013 tarihinde saat 19:20 sıralarında sürücü C. İ. sevk ve idaresindeki bahsi geçen araç ile Diclekent Bulvarı Mado istikametinden gelip, BP petrol istikametine seyri sırasında kendi beyanına göre önünde seyreden aracın sağa dönmesi ve yol çalışma alanını gösteren tabela ve bu tabelayı sabitlemek üzere ilgili kuruluşça konan bordör taşına çarpması ve bu bordör taşı ile birlikte aracın 49 m. sürüklenerek durması neticesinde tek araçlı, yaralamalı ve maddi hasarlı kaza meydana gelmiş olup, bu kazanın oluşumunda sürücü C.İ.’in 2918 Sayılı KTK’nın 54/1 -b (trafiğe kapalı alana girmek) maddesini ihlali ile “asli” kusurlu olduğu, yolun yapım, bakım ve onarımından sorumlu çalışmayı yapan, ilgili kurulusun da eksik işaretlemeden dolayı “tali” kusurlu olduğu kaza yeri incelemesi ve sürücü beyanından anlaşılmış olup, bu kanaate varılmıştır.” denildiğini; 10.12.2013 tarihinde, dava dışı kişiye hasar bedeli olarak 10.973,45 TL. ödemede bulunulduğunu, kaza tespit tutanağı uyarınca asli kusurlu bulunan sigortalının kusuruna düşen kısım olarak %75 oranı kabul edildiğini, %25 oranında kusurun da yine kaza tespit tutanağına göre ilgili sorumlu kuruluşa ait olduğu kabul edilerek, ödenen hasar miktarına uyarlanan kusur oranları neticesinde 2.743,36 TL.’nın sorumlu kuruluştan rücu yolu ile tahsili cihetine gidildiğini, bu amaçla kazanın meydana geldiği yer olan Diclekent bulvarının bağlı olduğu Kayapınar Belediye Başkanlığı aleyhine Diyarbakır 3. İcra Müdürlüğünün 2015/10832 Es. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını; ancak anılan Belediye Başkanlığı vekili tarafından icra dosyasına sunulan itiraz dilekçesinde, 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanun’unun Büyükşehir ve İlçe Belediyelerinin Görev ve Sorumlulukları Başlıklı 7. maddesinin (g) bendi hükmü gereğince, bulvarların bakım ve onarımının Büyükşehir Belediye Başkanlıklarının görev ve sorumluluk alanında olduğunun belirtilmesi üzerine ödeme için davalı Kuruma karşı yazılı başvuruda bulunulduğunu, ödeme yapılmaması üzerine 2.743,36 TL. asıl alacak, 209,02 TL. işlemiş faiz olmak üzere toplam 2.952,38 TL. üzerinden Diyarbakır 5.İcra Müdürlüğünün E:2016/90 sayılı dosyası ile ilamsız icra takibine başlanıldığını, davalı tarafça ödeme yapılmadığı gibi borca itiraz edildiğini; T.T.K. 1481 maddesi hükmü gereğince sigortacının ödediği tazminat dolayısıyla sigortalının haklarına sahip olduğunu ve üçüncü kişilere doğrudan doğruya dava açabileceğini ifade ederek; fazlaya ilişkin olan talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, 2.952,38 TL. alacak ile ilgili davalı tarafından Diyarbakır 5. İcra Müdürlüğünün 2016/90 Es. sayılı dosyasına yapılmış olan itirazın iptali ile icra takibinin kaldığı yerden devam edilmesine, haksız itirazdan mütevellit % 20 icra inkar tazminatına ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
DİYARBAKIR 7.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 22.6.2017 gün ve E:2017/124, K:2017/167 sayı ile, “(…)Diyarbakır 5. İcra Müdürlüğünün 2016/90 Esas sayılı dosyası ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; Açılan dava, idarenin işlem ve eyleminden ötürü uğranılan maddi zararların itirazın iptali ile tazminine ilişkindir.
Mahkememizce öncelikle yargı yolunun caiz olup olmadığı üzerinde durulmalıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29/06/2016 tarih, 2014/17-1163 Es. 2016/909 K. sayılı emsal nitelikteki kararında; “2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Yargı Yolu” başlıklı 125. maddesinin 1. fıkrası “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” hükmünü, son fıkrası ise ‘İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” düzenlemesini içermektedir.
İdare hukukunda idarenin iki tür sorumluluğu kabul edilmektedir. Biri idarenin özel hukuk ilkeleri doğrultusunda yaptığı sözleşmelerden kaynaklanan özel hukuk sorumluluğu; diğeri ise, idarenin idare hukuku ilkeleri doğrultusunda yapmış olduğu sözleşmeler ve idarenin her türlü işlem ve eyleminden kaynaklanan kamu hukuku ilkeleri doğrultusunda oluşmuş idare hukukuna özgü sorumluluk türüdür. İdarenin kişilere verdiği zararları tazmin yükümlülüğü, idarenin “hizmet kusuruna (kusurlu sorumluluk) ” ve “kusursuz sorumluluğuna ” dayanmaktadır.
İdarenin kusura dayanan sorumluluğu, uygulamada “hizmet kusuru ” kavramı ile anlatılmaktadır. Hizmet kusurunun tam ve kapsamlı bir tanımım yapmak zor olmakla birlikte genel olarak doktrinde hizmet kusuru; idarenin ifa ile mükellef olduğu herhangi bir kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde bir takım aksaklık, hukuka aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik, sakatlık veya ihmalin ortaya çıkması, şeklinde tanımlanmaktadır (SARICA, Ragıp, “Hizmet Kusuru ve Karakterleri”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Y. 1949, C. 15, S. 4, s. 858; ATAY, Ender Etem, İdare Hukuku, Ankara 2006, s. 571; YILDIRIM, Turan, İdari Yargı, İstanbul 2008, s. 253 ).
Hizmet kusurunun üç durumda varlığı hem yargı içtihatları hem de öğreti tarafından kabul edilmiştir. Bu üç durum; hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin kötü işlemesidir.
Buna göre idare kural olarak yürüttüğü kamu hizmeti ile nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, İdari Yargılama Usulü Kanunu ’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının “b ” bendi gereğince “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar ” idari yargı yerinde tam yargı davası açabilecektir. Yine İYUK 15/I-a maddesinde ise, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği de hükme bağlanmıştır.” şeklinde belirtilmiş olup, kararda belirtildiği gibi idari işlem ve eylemler tanımlanırken, kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde bir takım aksaklık, hukuka aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik, sakatlık veya ihmalin, idari işlemler ve eylemler olarak tanımlandığı görülmüştür.
Davacının iddiası da davalı idarenin ihmali yöndeki işlem ve eylemi sonucunda zarar gördüğüne ilişkindir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin yakın tarihli 19.09.2016 tarih, 2016/6689 Es. 2016/7954 K, 13.06.2016 tarih, 2016/5106 Es. 2016/7158 K. 13.06.2016 tarih 2016/4721 E. 2016/7256 K. 06.06.2016 tarih, 2016/6943 Es, 2016/6862 K. 09.05.2016 tarih, 2016/118 Es. 2016/5628 K. sayılı kararları, emsal nitelikteki trafik kazalarında yargı yolunun caiz olmadığı, idari yargının görevli olduğuna ilişkindir.
HMK ‘nın 114. maddesinde dava şartları sayılmış, 114/1- b maddesinde yargı yolu dava şartı olarak öngörülmüştür. HMK’nın 115/2. maddesinde dava şartı noksanlığı tespit edilirse davanın usulden reddine karar verileceği belirtilmiş olup yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle mahkememizce davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 3/7/2013 tarih, 2013/10577 Es. 2013/12866 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, yargı yolu bakımından görevsizlik kararlarında, davaya başka bir mahkemede devam edilmesi söz konusu olmadığından, farklı yargı yerinde yeniden açılan bir dava söz konusu olduğundan bu nedenle de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 331/2 maddesinin uygulanması mümkün olmadığından, yargı yolu bakımından davanın reddine dair verilen kararla birlikte davalı taraf yararına yargılama giderlerine de hükmedilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi Yukarda Açıklandığı Üzere;
1-Açılan davanın dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE…” karar verilmiş, bu karar istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir.
Davacı vekili bu defa, davalı idarenin itirazının iptali için Diyarbakır 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2017/124 sayılı dosyasında itirazın iptali davası açılmış ise de, Mahkeme tarafından verilen K:2017/167 sayılı ve 22.06.2017 tarihli karar ile davalarının yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile reddine karar verilmiş olduğunu; yargı yolunun farklı olması ve İdari yargıda itirazın iptali davasının açılması mümkün bulunmadığından bu defa doğrudan tam yargı davası açılmasının gerektiğini ifade ederek; fazlaya ilişkin olan talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, 2.952,38 TL hasar bedelinin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
DİYARBAKIR 1.İDARE MAHKEMESİ; 2.5.2018 gün ve E:2018/435 sayı ile, “(…) 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 110. maddesinde, “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır. Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentanın bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden dava, davacının, sevk ve idaresindeki 35 … 3639 plakalı aracın 30/10/2013 tarihinde Diclekent Bulvarı üzerinde Mado Cafe istikametinden gelip BP Petrol istikametine doğru seyir halindeyken yol çalışma alanını gösteren tabela ve bu tabelaları sabitlemek için ilgili kuruluşça konulan bordör taşına çarpması sonucu meydana geldiğinden bahisle davalı idare aleyhine açılan tazminat davasında Diyarbakır 7.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E;2017/124, K;017/167 sayılı kararıyla idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği, bu kararın kesinleştiği, kaza tespit tutanağına göre davalı idarenin kusuru oranına tekabül eden 2.743,36-TL’den sorumlu olan idareden ödeme tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
2918 sayılı Yasa’nın 110. maddesinde yer alan hüküm nedeniyle öncelikle görevli yargı yerinin belirlenmesi gerekmektedir. 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 1.maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkeme olan Uyuşmazlık Mahkemesi’nin bu konudaki kararlarının irdelenmesi de yararlı olacaktır.
18/06/2012 gün ve 28327 sayılı Mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanan Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarına bakıldığında, resmi bir aracın yolda bulunan rögar kapağına çarpması nedeniyle hasara uğraması sonucu açılan dava sonucunda çıkarılan görev uyuşmazlığı sonucu Mahkemenin, 04/06/2012 gün ve E:2012/101, K:2012/133 sayılı kararı ile ” 2918 sayılı Yasanın 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 110.maddesi gözetildiğinde meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan davanın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği”ne karar verilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı Kanunun 110. maddesinin 1. fıkrasının iptali istemiyle yapılan itiraz başvurularım inceleyen Anayasa Mahkemesi, 26/12/2013 tarih ve E:2013/68, K:2013/165 sayılı kararı ile; (…) anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oybirliğiyle reddetmiştir.
Anayasa’nın 158. maddesinin son fıkrasında; “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca tüm yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar durumundadır.
Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Uyuşmazlık Mahkemesi’nin ve Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda yer verilen kararları gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; olayda, davacının sevk ve idaresindeki 35 KB 3639 plakalı aracın 30/10/2013 tarihinde Diclekent Bulvarı üzerinde Mado Cafe istikametinden gelip BP Petrol istikametine doğru seyir halindeyken, yol çalışma alanını gösteren tabela ve bu tabelaları sabitlemek için ilgili kuruluşça konulan bordör taşına çarpması sonucu meydana gelen kaza nedeniyle oluşan zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır.
Buna göre, uyuşmazlığı çözmekte adli yargı mahkemeleri’nin görevli olduğu sonucuna ulaşıldığından, yukarıda metnine yer verilen 2247 sayılı Yasanın 19. maddesi uyarınca görevli mahkemenin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca Diyarbakır 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E:2017/124 sayılı dava dosyası da temin edilerek görevli yargı yerinin belirlenmesi için dava dosyasının Diyarbakır 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E:2017/124 sayılı dava dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine…” karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Süleyman Hilmi AYDIN, Aydemir TUNÇ ve Turgay Tuncay VARLI’nın katılımlarıyla yapılan 24.9.2018 günlü toplantısında:
I-İLK İNCELEME:Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, Yasa’nın 14. maddesine göre olumsuz görev uyuşmazlığı bulunduğunun ileri sürülebilmesi için davanın “tarafları, konusu ve sebebinin aynı” olması koşulunun öngörülmüş bulunması karşısında; adli yargı yerinde aynı somut olay nedeniyle itirazın iptali, takibin devamı ve % 20 icra inkar tazminatı; idari yargı yerinde ise rücuen tazminat istemiyle dava konusu oluşturulmuş ise de; ikinci davanın, ilk davada verilen karar doğrultusunda oluşturulduğu ve “itirazın iptali ve takibin devamı” istemi yönünden görev uyuşmazlığının doğduğu kanaatine varıldığından ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davalının icra takibine yaptığı itirazın iptaline, icra takibinin kaldığı yerden devam edilmesine, haksız itiraz sebebiyle davalının %20 icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “İlamsız takip” başlıklı Üçüncü Bap, 42-49. maddelerinde takip yöntemleri gösterilmiş; değişik 58. maddesinde, takip talebinin icra dairesine yazı ile veya sözlü olarak veya elektronik ortamda yapılacağına işaret edilmiş; değişik 60. maddesine göre, takip talebi üzerine icra müdürünce ödeme emri düzenleneceği ve 62-65. maddelerde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, değişik 66. maddede, süresi içinde yapılan itirazın takibi durduracağı kurala bağlanmıştır.
İtiraz nedeniyle takibin durması üzerine alacaklıya, itirazın iptali için Yasada iki yola başvurma olanağı tanınmış olup, bunlardan birincisi, 67. maddeye göre mahkemeye başvurmak, ikincisi ise 68, ek 68/a ve ek 68/b maddelerine göre tetkik merciinden itirazın kaldırılmasını istemektir.
İncelenen uyuşmazlıkta alacaklı konumundaki davacı tarafından, değişik 67. maddeye göre mahkemeye başvurmak suretiyle itirazın iptali davası açılmıştır.
Söz konusu 67. Madde (Değişik: 18/2/1965 – 538/37 md.), “(Değişik birinci fıkra: 17/7/2003-4949/15 md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
(Değişik: 9/11/1988 – 3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
(Mülga dördüncü fıkra: 17/7/2003-4949/103 md.)
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.(…)” hükümlerini taşımaktadır.
Anılan Yasanın değişik 1. maddesinin birinci fıkrasında, “Her asliye mahkemesinin yargı çevresinde yeteri kadar icra dairesi bulunur” denilmekte olup, yukarıda hükmü yazılı 67. maddede sözü edilen “mahkeme” ile, icra dairesinin bulunduğu yargı çevresi bakımından bağlı olduğu asliye mahkemesinin anlaşılması ve takip hukukuna özgü bulunan itirazın iptali davasının asliye mahkemesinde görülmesi gerektiği açıktır.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde, idari dava türleri: a)İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, b)İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, c)Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmıştır.
Bu duruma göre, İcra ve İflas Kanunu’nun değişik 67. maddesine göre açılan itirazın iptali davasının görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğundan, Diyarbakır 1.İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile Diyarbakır 7.Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.6.2017 gün ve E:2017/124, K:2017/167 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Diyarbakır 1.İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Diyarbakır 7.Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.6.2017 gün ve E:2017/124, K:2017/167 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 24.9.2018 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye
Hicabi Şükrü Mehmet Birol
DURSUN BOZER AKSU SONER
Üye Üye Üye
Süleyman Hilmi Aydemir Turgay Tuncay
AYDIN TUNÇ VARLI