GÖREV HEMZEMİN GEÇİTTE KAZA İDARENİN HİZMET KUSURU MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT 233 S. KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜ… [ Madde 4 ] 2709 S. 1982 ANAYASASI [ Madde 125 ] 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 27 ] 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 1 ] 2247 S. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAK… [ Madde 13 ] 2247 S. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAK… [ Madde 27 ] 2577 S. İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU [ Madde 2 ] 2918 S. KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU [ Madde 106 ] 2918 S. KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU [ Madde 2 ] 2918 S. KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU [ Madde 3 ]
Hukuk Bölümü 2003/83 E., 2003/85 K.
- GÖREV
- HEMZEMİN GEÇİTTE KAZA
- İDARENİN HİZMET KUSURU
- MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT
- 233 S. KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜ… [ Madde 4 ]
- 2709 S. 1982 ANAYASASI [ Madde 125 ]
- 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 27 ]
- 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 1 ]
- 2247 S. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAK… [ Madde 13 ]
- 2247 S. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAK… [ Madde 27 ]
- 2577 S. İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU [ Madde 2 ]
- 2918 S. KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU [ Madde 106 ]
- 2918 S. KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU [ Madde 2 ]
- 2918 S. KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU [ Madde 3 ]
“İçtihat Metni”
OLAY: Demiryolunun Elazığ-Diyarbakır istikametinde Dedepınar Köyü Mevkiinde yer alan hemzemin geçitte, 15.6.2001 gününde trenin çarptığı otomobilin sürücüsü olan davacının oğlu Gökhan Gökçen ölmüştür.
Davacı vekili, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla, destek yoksunluk nedeniyle 10.000.000.000.- TL. maddi ve ayrıca 10.000.000.000.- TL. manevi tazminatın, dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle, TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü aleyhine, 22.10.2001 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı İdare vekilince, birinci savunma dilekçesinde, 233 sayılı KHK’ye tabi bulunan işletmeye karşı hizmet kusuru nedeniyle açılan tam yargı davasının idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği ileri sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.
ELAZIĞ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 9.5.2002 gün ve E.2001/661, K.2002/448 sayı ile, hemzemin geçitte karayolu taşıtı ile trenin çarpışması sonucunda doğan zararın idarenin hizmet kusuru esası ile tazmini istemiyle açılan davada idari yargının görevli olduğu; Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarının da bu doğrultuda bulunduğu gerekçesiyle Mahkemenin görevsizliğine ve talep halinde dosyanın kesinleşmesini müteakip görevli Malatya İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
Bu karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ; 21.11.2002 gün ve E.2002/12730, K.2002/13291 sayı ile, aynen: “Dava haksız eylem nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Davacının desteğinin kullandığı araç ile davalı idareye ait trenin hemzemin geçitte çarpışmaları sonucu destek vefat etmiştir. Davacı desteğinin ölümü nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuş, yerel mahkemece davacının davalı idarenin hizmet kusuruna dayanılarak tazminat talep edildiğinden davanın idari yargı yerinde bakılması gerektiği belirtilerek görevsizlik kararı verilmiştir.
Dosyadaki kanıtlara göre davaya konu edilen zararı doğuran eylemin Devlet Demir Yollarının, karayolu ile kesiştiği hemzemin geçit olarak isimlendirilen noktada meydana geldiği tartışmasızdır. Tartışmalı olan yön böyle bir noktada oluşan kaza sonucu doğan hukuki uyuşmazlığın adli yargı yerinde mi, yoksa idari yargı yerinde mi çözümleneceğidir.
Yerel mahkeme, Uyuşmazlık Mahkemesinin 1998/63 esas, 1999/1 karar sayılı ilamını esas almak suretiyle uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle davayı yargı yolu bakımından reddetmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesinin gerekçesinde, üstün yolun Devlet Demir Yolu olduğu, bu bakımdan da hemzemin geçidin düzenlenmesinin adı geçen kuruluşa ait bulunduğu, bu sorumluluğu yerine getirmemekle hizmet kusuru işlediği hususu yer almaktadır. Gerçekten Devlet Demir Yolunun işlettiği araç itibariyle üstün geçiş hakkı bulunduğu ve hemzemin geçitteki düzenlemenin onun tarafından yapılması gerektiği tartışmasızdır. Ne var ki belirleme biçimi, uyuşmazlığın yargı yolu bakımından çözüm yerini belirtmeye etkili değildir. Diğer bir anlatımla, her kamu hizmeti yapan kurumun hizmet kusurunun bulunması durumunda burdan doğacak uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözümleneceği sonucunu doğurmaz. Kamu kurumuna ait bir aracı kullanan kamu görevlisinin eylemi idari bir nitelik taşıyıp hizmet kusurunu oluşturabilir. Ancak, bu tür uyuşmazlıkların adli yargı yerinde çözümleneceği 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasının 106. maddesinde açıkça ifade edilmiştir.
Bu bakımdan davaya konu olan olaya 2918 sayılı Yasa hükümleri çerçevesinde çözüm getirilmesi gerekmektedir.
Anılan Yasa’nın 2. maddesinde hiçbir ayrık durum gözetilmeden kanunun karayollarında meydana gelen trafik olaylarında uygulanacağı belirtildikten başka, bu kural biraz daha genişletilerek aynı maddenin ( a ) ve ( b ) fıkralarındaki durumlarda da uygulanabileceği öngörülmüştür. Bu bağlamda, karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ile park, bahçe, akaryakıt servis istasyonları gibi yerler ile birlikte ve özellikle karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerlerde de uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yine aynı Yasa’nın 3. maddesinde yasanın uygulanmasında gözönünde tutulması gereken tanımlar içinde “Demiryolu Geçidi” ( hemzemin geçit ) tanımı da verilmiş ve bunun karayolu ile demiryolunun kesiştiği bariyerli ve bariyersiz geçit olduğu ifade edilmiştir.
Açıklanan yasal düzenleme itibariyle, karayolu üzerinde meydana gelen eylemlerden doğan olayların yarattığı uyuşmazlıkların çözüm yerinin adli yargı olacağı yasanın düzenleniş biçiminden açıkça anlaşılmaktadır. Hemzemin geçit karayolu ile tren yolunun kesiştiği bir geçit olarak, o kesimin veya o noktanın Devlet Demir Yoluna ait olduğu sonucunu doğurmayacağı gibi, o noktada meydana gelen eylemin karayolu dışında oluştuğu sonucunu da doğurmaz. Bu bakımdan hukuka aykırı eylemin 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası kapsamında yer alan karayolu üzerinde meydana geldiği kabul edilmeli ve uyuşmazlığın çözüm yerinin aynı yasa gereğince Adli Yargıda sonuçlandırılması gerektiği sonucuna varılmalıdır.
Kaldı ki dairemizin kuruluşundan bu yana, bu tür uyuşmazlıklar adli yargı yerinde bakılıp çözümlenmiş aynı görüş Hukuk Genel Kurulu’nun 9.2.2000 günlü ve 2000/4-59 esas, 2000/72 kararı ile de benimsenmiştir. Yeni ve değişik bir yasal düzenleme olmadan bu güne kadar istikrarlı biçimde yürüyen bir uygulamanın değiştirilmesi hukuki istikrarı ortadan kaldırır.
Açıklanan nedenlerle uyuşmazlığın 2918 sayılı Yasa’nın hükümleri uyarınca çözümlenmesi gerektiği, anılan Yasa’nın kapsamındaki eylemlerden doğan uyuşmazlıkların çözüm yerinin de adliye mahkemeleri olduğu düşünülerek işin esası incelenerek karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Kabul şekline göre de; İdari Yargılama Usulü Kanunun 3. ve sonraki maddelerinde idari davaların nasıl açılacağı açıkça gösterilmiştir. Bir idari dava açılırken orada gösterilen yöntemlere uyulması gerekir. Adli Yargı yerinde açılan bir davanın idari nitelikte olduğunun anlaşılması üzerine dosyanın idare veya vergi mahkemesine gönderilmesine karar verilmekle başlangıçta adli yargı yerinde açılmış olan dava, idari yargı yerinde açılmış olmaz. Mahkemenin görevli olmadığından dolayı dilekçenin reddine karar verildiği takdirde dava dosyasını ait olduğu mahkemeye göndereceğine dair HMUK.nun 27. maddesi hükmü, adli yargı yerleri arasındaki görev konusunda uygulama alanı bulur. O halde hüküm yerinde görevsizlik kararı verildikten sonra talep halinde dosyanın kesinleşmesine müteakip görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmiş olması da usule aykırıdır.
Sonuç, Temyiz olunan kararın gösterilen nedenlerle BOZULMASINA…” karar vermiştir.
ELAZIĞ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ, 13.5.2003 günlü celsesinde E.2003/98 sayı ile, Yargıtay bozma kararına uyulmasına karar vermiş; bu suretle davalı İdarenin görev itirazını reddetmiştir.
Davalı idare vekilince, süresi içinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe ve ekleri, Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b. maddesinde belirtilen, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı; TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğünün, kamu hizmeti olan taşımacılık işini, tekel halinde yürüten bir kamu kurumu olduğu; kamu hizmeti yürütmekle yükümlü kılınan bir kamu kurumunun hizmeti yürütürken kişilere verdiği zararın tazminine ilişkin davada, kamu hizmetinin yöntemine ve hukuk kurallarına uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin, sonuçta, hizmet kusuru ve idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus olup olmadığının tayin ve tespitinin idari yargı yerlerine ait olduğu; davalı idarenin yürütmekle görevli olduğu kamu hizmetinin gereği gibi yapılmamasından dolayı uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemine ilişkin bulunan uyuşmazlığın görüm ve çözümü, idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davalarına bakmakla görevli bulunan idari yargıya ait olduğundan Elazığ 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevlilik kararının kaldırılması gerektiği gerekçesiyle, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından yazılı düşüncesi istemiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; TCDD İşletmesinin, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumu olduğu; 233 sayılı KHK. Ve Ana Statü ile, özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak karlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla, işletmenin iktisadi faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılınmış olmasının onun kamu hizmeti yürütmesine ve kamu kurumu niteliğine engel teşkil etmediği; Anayasa’nın 125/son maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 2. maddesinde; Karayolları Trafik Kanunu’nun kapsamının belirlendiği 3. maddesinde ise; “Demiryolu geçidinin ( hemzemin geçit )… Karayolu ile demiryolunun aynı seviyede kesiştiği bariyerli ve bariyersiz geçitlerdir, Kamu hizmeti taşıtı: Kamu hizmeti için yük veya yolcu taşıması yapan bütün taşıtlardır, Taşıt: Karayolunda insan, hayvan ve yük taşımaya yarayan araçlar olduğu” açıklanmış olup, trenin bu Yasa kapsamına dahil edilmediğinin anlaşıldığı; keza, anılan Yasa’nın 85, 90 ve 106. maddeleri hükümleri uyarınca, işletenin hukuki sorumluluğu kapsamında maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır kuralı uyarınca uyuşmazlığın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği ileri sürülebilir ise de; anılan Yasa’da gerek hemzemin geçitin karayolunun uzantısı olduğunu belirten bir tanım ve düzenlemeye yer verilmemiş ve gerekse trenin bu Yasa kapsamına giren bir motorlu taşıt olarak sayılmamış olması karşısında, bu iddiayı kabule olanak bulunmadığı; TCDD Ana Statüsü’ne, Yüksek Planlama Kurulu’nun 27.4.1992 gün 92/T.29 sayılı kararı ile eklenen Ek 2. maddede “Demiryolunun karayolu, köy yolu ve benzeri yollar ile yaptığı kesişmelerde demiryolunun ana yol sayılacağı, trafik düzeninin gerektirdiği hallerde sözkonusu yollara ait geçitler ile görüşe engel teşkil eden tesislerin kaldırılacağı, demiryolu üzerinde seyreden araçların karayolu, köy yolu ve benzeri yollardaki araçlara göre geçiş üstünlüğü bulunduğunun açıklandığı, açıklanan nedenlerle, hemzemin geçitte karayolu taşıtı ile trenin çarpışması sonucunda doğan zararın idarenin hizmet kusuru esasına göre tazmini istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli bulunduğundan, Danıştay Başsavcısının başvurusunun kabulü gerektiği, nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesinin 10.3.2003 gün, 2002/93 ve 2003/2 sayılı kararında da; hemzemin geçitte karayolu taşıtı ile trenin çarpışması sonucunda doğan zararın idarenin hizmet kusuru esasına göre tazmini istemiyle açılan davanın, idari yargı yerinde çözümlenmesi yolunda hüküm kurduğu; bu nedenle Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Elazığ 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/98 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Yalçın ACARGÜN’ün Başkanlığında, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Turgut ARIBAL ve Abdullah ARSLAN’ın katılımlarıyla yapılan 17.11.2003 günlü toplantısında, Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile Danıştay Başsavcısının idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının davada idari yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Tülin ÖZGENÇ’in yazılı düşünceler doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
USULE İLİŞKİN İNCELEME:
Başvuru dilekçesi ve ekleri üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarece anılan Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen şekilde görev itirazında bulunulduğu ve 12. maddede öngörülen süre içinde başvurulduğu, bu nedenle Danıştay Başsavcısı tarafından Yasa’da öngörülen usul ve yönteme uygun biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmakta olup esas inceleme yapılmasına oybirliği ile karar verildi.
ESASA İLİŞKİN İNCELEME:
Davacı vekili, davalı kurumun kusurlu ve sorumlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla, 10.000.000.000.- TL. maddi ve ayrıca 10.000.000.000.- TL. manevi tazminatın, dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte, davalı TCDD işletmesinden tahsiline hükmedilmesi istemiyle dava açmıştır.
28.10.1984 tarih ve 18559 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü ( TCDD ) Ana Statüsü’nün “Amaç ve Kapsam” başlıklı 1. maddesi “Bu Ana Statünün amacı; 8.6.1984 tarih ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi olarak sözkonusu Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde faaliyette bulunmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü adı altında teşkil olunan Kamu İktisadi Kuruluşunun hukuki bünye, amaç ve faaliyet konuları, organları ve teşkilat yapısı, müessese, bağlı ortaklık ve iştirakleri ile bunlar arasındaki ilişkileri ve ilgili diğer hususları düzenlemektir…” hükmünü taşımakta; “Hukuki Bünye” başlıklı 3. maddesinde, bu Ana Statü ile teşkil olunan TCDD İşletmesinin, sermayesinin tamamı Devlete ait, tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir “Kamu İktisadi Kuruluşu” olduğuna ve 233 sayılı KHK. ile bu Ana Statü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğuna işaret edilmekte; 4. maddesinde, sayılan Kuruluş amaç ve faaliyet konularının tamamına yakınının “tekel” kapsamında işler olduğu belirtilmekte; kuruluşu, yönetimi ve denetimi konularında 233 sayılı KHK. Hükümlerine paralel düzenlemelere yer verilmektedir.
Buna göre, TCDD İşletmesinin, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumu olduğu tartışmasızdır. 233 sayılı KHK. ve Ana Statü ile, özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla, İşletmenin iktisadi faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılınmış olması, onun kamu hizmeti yürütmesine ve kamu kurumu niteliğine engel teşkil etmemektedir.
Dava dilekçesinin incelenmesinden, davacı vekilince olayda hemzemin geçitlerde üst geçit, yaya geçidi ve ışıklı ve bekçili bariyer sistemleri tesis etmemesi nedeniyle davalı işletmenin kusur ve sorumluluğunun bulunduğu ileri sürüldüğüne göre, uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davanın, zararın hizmetin kuruluşu ve işleyişindeki aksaklıklardan doğduğu ve bu nedenle idarenin hizmet kusuru esasına göre sorumlu olduğu nedenine dayanılarak açıldığı anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b. Maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Buna göre ve idare personelinin dikkatsizlik ve tedbirsizliği sonucu oluşan kişisel kusura değil de, zararın kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında doğduğu nedeniyle idarenin hizmet kusuruna dayanılmış olması karşısında, tekel niteliğinde kamu hizmeti yürüten TCDD İşletmesinin bu hizmeti yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan dava, olayda kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanmasını gerektirmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b. maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevlidir.
Buna karşın, dava konusu zararın, karayolunun demiryolu ile kesiştiği hemzemin geçitte meydana gelen kaza sonucunda oluştuğu nedeniyle ortada bir trafik olayı bulunduğu düşüncesinden hareketle, davanın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85., 90. ve 106. maddeleri hükümleri uyarınca, işletenin hukuki sorumluluğu kapsamında çözümlenmesi gerekeceği ileri sürülebilir ise de; anılan Yasa’da gerek hemzemin geçitin karayolunun uzantısı olduğunu belirten bir tanım ve düzenlemeye yer verilmemesi ve gerekse trenin bu Yasa kapsamına giren bir motorlu taşıt olarak sayılmamış olması karşısında, bu iddiayı kabule olanak bulunmamaktadır.
Nitekim, TCDD Ana Statüsü’ne, Yüksek Planlama Kurulunun 27.4.1992 tarih ve 92/T. 29 sayılı kararıyla ilave edilen Ek 2. maddede, “Demiryolunun karayolu, köy yolu ve benzeri yollar ile yaptığı kesişmelerde demiryolu ana yol sayılır.
Bu kesişmelerde yapılan yeni yolun bağlı olduğu kurum veya kuruluş, alt ve üst geçit yapmak ve diğer emniyet tedbirlerini almakla yükümlüdür.
Demiryolu trafik düzeninin gerektirdiği hallerde sözkonusu yollara ait geçitler ile görüşe engel teşkil eden tesisler kime ait olursa olsun kaldırtılır.
Demiryolu üstünde seyreden araçların karayolu, köy yolu ve benzeri yollardaki araçlara göre geçiş üstünlüğü vardır.” Denilmek suretiyle, demiryolunun farklı bir hukuki statüye tabi bulunduğu açıklanmaktadır.
Belirtilen nedenlerle, hemzemin geçitte trenin otomobile çarpması sonucunda doğan zararın, idarenin hizmet kusuru esasına göre tazmini istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli olduğundan, Danıştay Başsavcısının başvurusunun kabulü ile Elazığ 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev itirazının reddine ilişkin kararının kaldırılması gerekmektedir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısının BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, Elazığ 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 13.5.2003 gün ve E.2003/98 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 17.11.2003 tarihinde KESİN OLARAK OYBİRLİĞİ İLE karar verildi.