);

Single Blog Title

This is a single blog caption

Davacı vekili dava dilekçesinde, 1.1.1944 doğum tarihli davacı T. K.’ın; yaş engeli nedeniyle 1950 doğum tarihli kardeşi A. K.’ın kimliğini kullanarak davalı işveren DDY Genel Müdürlüğü işyerinde, SGK Başkanlığı’nın 4/c statülü üyesi olarak 1.12.1975 tarihinde işe başladığını, bu güne kadarda aralıksız çalıştığını, davacının kardeşi A. K.’ın ise; SGK Başkanlığı’ndan 4/a statüsünde gerçek çalışmaları nedeniyle yaşlılık aylığı aldığını, yukarıda belirtilen çalışmaların bu davalıya ait olmadığını, yine davacı T. K.’ın; gerçek kimliği ile davalı SGK’nun 4/a statüsünde en son 1973 yılında kısmen çalıştığını, bu tarihten sonra başkaca bu statüde çalışmadığını, özetle; davalı A. K. adına kayıtlı davalı işverene bağlı ve diğer davalı SGK Başkanlığı’nın 4/c statüsünde 1.12.1975 başlangıç tarihinden bugüne kadar ki ve halende devam etmekte olan çalışmaların davacı T. K.’a aidiyetine, SGK’nun 4/a statüsündeki çalışmaları ile birleştirilmesine karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek davalı A. K. adına kayıtlı, diğer davalı işveren DDY Genel Müdürlüğü işyerinde öbür davalı SGK Başkanlığı’nın 4/c statüsünde 1.12.1975 işe başlangıç tarihinden bu güne kadar aralıksız ve halen de devam eden çalışmaların davacı T. K.’a aidiyetine, SGK’nun 4/a statüsündeki çalışmaları ile birleştirilmesine, davalı işverence, diğer davalı A. K. adına tahakkuk edecek ücret ve hakların gerçek sahibi davacı T. K.’a ödenmesi ve ifası yolunda yargılama sonucuna kadar ihtiyati tedbir vaz’ına karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Hukuk Bölümü 2010/126 E., 2010/173 K.

“İçtihat Metni”

Davacı : T. K.

Vekili : Av. G. Ö.

Davalılar : 1- TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü

Vekili : Av. Ü. C.

2- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

Vekilleri : Av. N. D. – Av. Ş. K.

3- A. K.

O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde, 1.1.1944 doğum tarihli davacı T. K.’ın; yaş engeli nedeniyle 1950 doğum tarihli kardeşi A. K.’ın kimliğini kullanarak davalı işveren DDY Genel Müdürlüğü işyerinde, SGK Başkanlığı’nın 4/c statülü üyesi olarak 1.12.1975 tarihinde işe başladığını, bu güne kadarda aralıksız çalıştığını, davacının kardeşi A. K.’ın ise; SGK Başkanlığı’ndan 4/a statüsünde gerçek çalışmaları nedeniyle yaşlılık aylığı aldığını, yukarıda belirtilen çalışmaların bu davalıya ait olmadığını, yine davacı T. K.’ın; gerçek kimliği ile davalı SGK’nun 4/a statüsünde en son 1973 yılında kısmen çalıştığını, bu tarihten sonra başkaca bu statüde çalışmadığını, özetle; davalı A. K. adına kayıtlı davalı işverene bağlı ve diğer davalı SGK Başkanlığı’nın 4/c statüsünde 1.12.1975 başlangıç tarihinden bugüne kadar ki ve halende devam etmekte olan çalışmaların davacı T. K.’a aidiyetine, SGK’nun 4/a statüsündeki çalışmaları ile birleştirilmesine karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek davalı A. K. adına kayıtlı, diğer davalı işveren DDY Genel Müdürlüğü işyerinde öbür davalı SGK Başkanlığı’nın 4/c statüsünde 1.12.1975 işe başlangıç tarihinden bu güne kadar aralıksız ve halen de devam eden çalışmaların davacı T. K.’a aidiyetine, SGK’nun 4/a statüsündeki çalışmaları ile birleştirilmesine, davalı işverence, diğer davalı A. K. adına tahakkuk edecek ücret ve hakların gerçek sahibi davacı T. K.’a ödenmesi ve ifası yolunda yargılama sonucuna kadar ihtiyati tedbir vaz’ına karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

İZMİR 8. İŞ MAHKEMESİ; 5.8.2009 gün ve E:2009/162, K:2009/395 sayı ile, davacı vekilinin Mahkemelerine ibraz etmiş olduğu dava dilekçesinde özetle; 1.1.1944 doğum tarihli davacı T. K.’ın yaş engeli nedeniyle 1950 doğumlu kardeşi A. K.’ın kimliğini kullanarak davalı işveren DDY Genel Müdürlüğü’nde SGK Başkanlığı’nın 4/c statülü üyesi olarak 1.12.1975 tarihinde işe başlayıp bugüne kadar aralıksız çalıştığını, davacının kardeşi A. K.’ın ise 4/a statüsünde gerçek çalışmaları nedeniyle yaşlılık aylığı almakta olup, belirtilen çalışmaların kesinlikle bu davalıya ait olmadığını beyanla davalı A. K. adına kayıtlı diğer davalı işveren DDY Genel Müdürlüğü işyerinde 4/c statüsünde 1.12.1975 işe başlangıç tarihinden bugüne kadar aralıksız ve halen devam eden çalışmaların davacı T. K.’a aidiyetine karar verilmesini talep ve dava ettiği, davalı TCDD vekilinin Mahkemelerine sunduğu cevap dilekçesinde özetle, davacının sözleşmeli memur statüsünde çalışmakta olup, Mahkemenin görev alanına girmediğini, görevsizlik sebebiyle davanın reddine karar verilmesini talep ettiği, davalı SGK vekilinin duruşmadaki beyanında davanın reddine karar verilmesini talep ettiği, davalı A. K.’ın duruşmadaki beyanında açılan davanın doğru olduğunu, açılan davayı kabul ettiğini beyan ettiği, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine göre, iş mahkemelerinin, İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasındaki iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak ve iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri olduğu, dava dilekçesindeki açıklamalar ile celp edilen işyeri şahsi sicil dosyası kapsamına göre uyuşmazlık konusu dönemdeki çalışmaların 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi sözleşmeli memur statüsünde geçtiği ve 503761800 emekli sicil numarası adı altında sürmekte olduğu, bu konuda taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı, uyuşmazlık konusu dönemdeki çalışmaların statü hukukuna tabi olduğu, davacı; yaş engeli sebebiyle kardeşi A.’ın kimliğini kullanarak davalı işyerinde 1.12.1975 tarihinde 503761800 emekli sicil numarası ile çalışmaya başladığını, bu çalışmanın halen devam ettiğini, ayrıca kendi adına SSK’lı çalışmalarının olup, kardeşi A. adına görünen çalışmaların kendi adına aidiyetinin tespiti ile SSK’lı çalışmalarının birleştirilmesini talep ettiği, davacının SSK’lı çalışmalarının uyuşmazlık konusu çalışmadan önce gerçekleştiği ve bu çalışmaların davacıya ait olduğu yolunda da herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı, yukarıda izah edildiği üzere davacının Emekli Sandığına tabi olarak geçen çalışmalarının kendi adına olduğunun tespitini talep edip, bu çalışmaların 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre sözleşmeli memur statüsünde geçmesi göz önüne alındığında, 506 sayılı Yasa’nın 2, 3, 79 maddeleri gereğince sözleşmeli personelin hizmet akdi ile çalışan İş Kanununa tabi işçi olmadığı (aynı yönde Hukuk Genel Kurulu’nun 1.3.1993 tarih ve 1992/7647 E, 1993/2999 K sayılı kararı) taraflar arasında işçi-işveren ilişkisinin bulunmadığı, uyuşmazlığın 506 sayılı Yasa yada İş Kanunu’ndan kaynaklanmayıp, davanın iş mahkemesinde görülme olasılığının bulunmadığı, görevin kamu düzeninden olduğu ve talep hakkında İzmir İdare Mahkemelerinin yetkili bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ’nin 3.11.2009 gün ve E:2009/13774, K:2009/16740 sayılı kararı ile onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, davalı A. K. adına kayıtlı, diğer davalı işveren DDY Genel Müdürlüğü işyerinde diğer davalı SGK Başkanlığı’nın 4/c statüsünde 1.12.1975 işe başlangıç tarihinden bu güne kadar aralıksız ve halen de devam eden çalışmaların davacı T. K.’a aidiyetine, SGK’nun 4/a statüsündeki çalışmaları ile birleştirilmesine karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İZMİR 4. İDARE MAHKEMESİ; 15.1.2010 gün ve E:2009/1898, K:2010/7 sayı ile, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2. maddesinin 1. fıkrasında, idari dava türlerinin sayıldığı, 4577 sayılı Yasa’yla yeniden düzenlenen (a) bendinde, “İdari işlemler hakkında yetki, sekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları”nın da bu dava türleri arasında yer aldığı, aynı Kanunun 14. maddesinin 3. fıkrasının (d) bendinde, dilekçeler üzerinde ilk inceleme yapılırken dava konusu işlemin “idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı” yönünden de inceleneceği, 15. maddesinde ise; dava konusu yapılan işlemin idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken işlem olmadığının anlaşılması halinde davanın reddedileceği kuralına yer verildiği, bu hükümlerden de anlaşılacağı üzerine ilgililerin iptal davası açabilmeleri için öncelikle ortada idari davaya konu olabilecek idari makamlarca tesis olunmuş bir işlem olması ve böyle bir işlemin kesin ve yürütülür nitelikte bulunması gerektiği, idari davaya konu olabilecek idari işlemlerin, idare tarafından bir kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla kamu gücü kullanılarak, tek yanlı iradeyle tesis edilen kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemler olduğu, bir idari işlemin kesin ve yürütülmesi zorunlu sayılabilmesi için ise, idari işlemin gerekli tüm prosedürü tamamlamış olması ve başkaca bir idari makamın onay ve iznine tabi olmaksızın hukuk düzeninde değişiklik yapabilmesi yani idare edilenlerin hukukunu etkileyebilmesi gerektiği, dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden, davacının 1950 doğumlu kardeşi A. K.’ın kimliğini kullanarak 5021895 işyeri, 503761800 emekli sicil numarası ile Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü’nde 1.12.1975 tarihinde sözleşmeli geçici personel olarak göreve başladığı, halende bu görevi sürdürdüğü, anılan çalışmaların kendisine ait olduğunun tespiti ile en son 1973 yılında kendi kimliği ve 5501004144472 sicil numarası ile Devlet memuru olarak çalıştığı sürelerinde diğer çalışmaları ile birleştirilmesi istemiyle İş Mahkemesinde dava açtığı, İzmir 8. İş Mahkemesi’nce verilen 5.8.2009 tarih ve E:2009/162, K:2009/395 sayılı “görev ret” kararının Yargıtay tarafından onanması üzerine anılan istemle bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı, yukarıda değinildiği gibi, idari yargı yerlerinde ancak kişilerin hukuksal durumunu değiştirecek nitelikte kesin ve yürütülmesi zorunlu, icrai nitelikteki idari işlemlerin iptali istemiyle dava açılmasının mümkün olduğu, mevzuatta tespit davası niteliğinde bir dava türüne yer verilmediği, diğer yandan, 2577 sayılı Yasa’nın 2. maddesinin 2. fıkrasında, idari yargı yetkisinin, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu, idari mahkemelerin yerindelik denetimi yapamayacakları, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde karar veremeyeceğinin kurala bağlandığı, bakılan davada, davacı tarafından 2577 sayılı Yasa’nın 10. maddesi uyarınca idareye yapılmış bir başvuru ve bu başvuru üzerine idarece veya idarelerce tesis edilmiş herhangi bir işlem bulunmaksızın çalışmalarının kendisine ait olduğu ve birleştirilmesine karar verilmesi istemiyle idarenin yerine geçerek idari işlem niteliğinde karar verilmesi istenilmekte ise de herhangi bir işlemin iptali istenilmeksizin bu istemin idari yargı yerinde incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın incelemeksizin reddine karar vermiş; bu karar, temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Sıddık YILDIZ, Muhittin KARATOPRAK ve Sedat ÇELENLİOĞLU’nun katılımlarıyla yapılan 5.7.2010 günlü toplantısında; Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın başvurunun reddi gerektiğine ilişkin sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre:

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 14. maddesinde, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir” denilmiş; aynı Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği belirtilmiştir.

Davacı vekili tarafından adli ve idari yargı kararları arasında olumsuz görev uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülerek uyuşmazlığın giderilmesi istemiyle başvuruda bulunulmuş ise de; İdare Mahkemesi’nce, “…

…Bakılan davada, davacı tarafından 2577 sayılı Yasanın 10. maddesi uyarınca idareye yapılmış bir başvuru ve bu başvuru üzerine idarece veya idarelerce tesis edilmiş herhangi bir işlem bulunmaksızın çalışmalarının kendisine ait olduğu ve birleştirilmesine karar verilmesi istemiyle idarenin yerine geçerek idari işlem niteliğinde karar verilmesi istenilmekte ise de herhangi bir işlemin iptali istenilmeksizin bu istemin idari yargı yerinde incelenme olanağı bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davanın incelemeksizin reddine,…

…” karar verildiği anlaşılmıştır.

Bu durumda, olumsuz görev uyuşmazlığına konu edilen kararlardan İzmir 8. İş Mahkemesi’nin kararı görevsizlik kararı olmasına karşılık; İzmir 4. İdare Mahkemesi’nin kararı görevsizlik değil, davanın incelemeksizin reddine ilişkin karar olduğundan, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşullar gerçekleşmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.

SONUÇ : 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 5.7.2010 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.