YÖNETMELIK, IMAR PLANI VE BUNA DAYALI IMAR UYGULAMASI SONUCUNDA UĞRANILAN ZARARIN TAZMININE YÖNELIK BULUNAN DAVANIN, İDARİ YARGI YERİNDE ÇÖZÜMLENMESI GEREKTIĞI UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA KANUN (2247) Madde 10
Hukuk Bölümü 2012/641 E. , 2013/125 K.
- YÖNETMELIK, IMAR PLANI VE BUNA DAYALI IMAR UYGULAMASI SONUCUNDA UĞRANILAN ZARARIN TAZMININE YÖNELIK BULUNAN DAVANIN, İDARİ YARGI YERİNDE ÇÖZÜMLENMESI GEREKTIĞI
- UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA KANUN (2247) Madde 10
“İçtihat Metni”Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.
Davacı : H.E.
Vekili : Av. B.C.
Davalı : İSKİ Genel Müdürlüğü
Vekilleri : Av. A.D., Av. H.A.
O L A Y : Davacı vekili, müvekkilinin İstanbul ili, SANCAKTEPE İlçesi, 243EEld Pafta, 6196 Ada, 10 parsel sayılı, arsa vasfındaki taşınmazın228 m2′ sinin sahibi olduğunu; halen yürürlükte bulunan “İçme Suyu Havzaları Koruma ve Kontrol Yönetmeliği’nde özel hükümler başlığı altında 6. maddenin9 gfıkrasında, İmar Planları hazırlanırken; “EK-1 de isimleri verilen derelerin her iki tarafında, kadastral sınırlarından itibaren 100 metrelik yapı yaklaşma mesafesi bırakılır. Derelerin yapı yaklaşma mesafesi içinde kalan bu alanlardaki yapılaşma hakları, parsel yüzölçümünün % 60’ı hesaplanmak kaydıyla EK-2’de verilen yoğunluk değerlerine göre ait olduğu imar planı sınırı içinde bulunan havza dışındaki alanlar ile orta ve uzun mesafeli koruma alanlarında kullanılır. Bu durumda, yapı yaklaşma mesafesi içinde kalan bu alanlar, ağaçlandırma, yol, yeşil alan, rekreasyon v.b. maksatlarla kullanılmak üzere, kamuya bedelsiz devredilir ve bu alanlarda yapı yapılamaz” hükmünü içerdiğini; bu hükümler çerçevesinde ve yönetmeliğin diğer hükümleri çerçevesinde müvekkilinin taşınmazını tasarruf etme ve yararlanma olanağı kalmadığını; davalının, mülkiyet haklarını ihlal ettiğini; İçme Suyu havzalarında tasarruf yetkisinin davalı kuruma verildiğini; Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’nde özel hüküm belirleme yetkisinin ilgili kurumlara verildiğini; yeni yönetmeliğe göre parselin tamamının plansız alanda ve dere kenarında kaldığını; yeni yönetmeliğe göre bu alanlarda “Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği Hükümleri”nin uygulanacağını; bu sebeple bu alanda hiçbir şekilde organik tarım da dâhil olmak üzere (Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ne göre) hiçbir faaliyette bulunulmayacağından, mülkiyet hakkının engellenmesinin yeni yönetmelik ile de önlenmediğini; kamulaştırmamanın, bireysel hakları olduğu kadar, adalet duygusunu da çiğnemediğini; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, 2010/5-662 E., 2010/651 K., 15.12.2010 tarihli kararında, mülkiyet hakkını özgürlükçü şekilde yorumlayarak; imar planında okul alanı olarak gösterilen bir alanın bu amaca uygun olarak kamulaştırma işlemi yapılmadan uzun süre bu amaçla bekletilmesini, kamulaştırmasız el atma saydığını ifade ederek; fazlaya ilişkin ve ek dava açma hakları saklı kalmak kaydıyla; arsalarının kamulaştırmasız el konulan alanlarının bedellerinden şimdilik 1.000,00 TL’lik kısmının davalı kurum İSKİ’den alınarak taraflarına verilmesi istemiyle, adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı idare vekili, ilk duruşmadan önce verdiği dilekçede ve duruşma sırasında görev yönünden itirazda bulunmuştur.
KARTAL 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ:23.8.2012 gün ve E:2012/265 sayı ile, davanın taşınmazın aynına ilişkin olduğundan bahisle, görev itirazının reddine karar vermiştir.
Davalı vekilinin, davanın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğinden bahisle idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyasının onaylı bir örneği Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Uygulama ve Öğreti’de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemlerin, “idari işlem”; herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizliklerinin de, “idari eylem” olarak tanımlandığı; dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından, dava dilekçesinde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü kararında, fiili el atma olmadan da hukuki el atmanın kamulaştırmasız el atma olarak nitelendirildiği ileri sürülmek suretiyle, su havzasına su toplayan derenin kenarında bulunması nedeniyle tasarruf imkanı ortadan kalkmış bulunan taşınmazının bedelinin ödenmesine hükmedilmesinin istenildiği; davalı idarenin savunma dilekçesinden de, anılan taşınmaz hakkında herhangi bir işlemin tesis edilmediğinin anlaşıldığı; bu bilgiler karşısında; davanın, davacının taşınmazının, İSKİ içme suyu havzasında bulunması sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşıldığı; dava dilekçesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın maliki yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku bulunmadığı, ancak; bu sonuç ya da sonuçların, yukarıda da söylenildiği üzere, genel ve düzenleyici nitelikte bir idari işlem olan Yönetmelik gereği su havzalarına dair mülkiyeti kısıtlayıcı kuralların uygulanmasından, başka anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarenin Yönetmelik gereği ortaya çıkan hareketsizliği şeklindeki idari eyleminden kaynaklandığı; idari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini taleplerinin ise; 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu’nun 12 ve 13’üncü maddeleri uyarınca, idari yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmelerinin, anılan yasa hükümlerinin gereği olduğu; bu bakımdan; hukuka uygunluklarının denetimi ve zarar doğurucu sonuçlarının giderilmesi idari Yargı’nın görev alanında bulunan idari işlem ve eylemlerin hukuk düzeninde yaratmış oldukları etki ve sonuçların, “hukuki el atma” olarak nitelendirilmesine ve bu olumsuz sonuçlarla ilgili tazminat taleplerinin adli yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarına konu edilmelerine, hukuken olanak bulunmadığı; dolayısıyla; davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmının, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan “idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,” hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği; açıklanan nedenle, 2247 sayılı Yasa’nın 10’uncu maddesi uyarınca davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmı yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın yazılı düşüncesi istenilmemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 14.1.2013 günlü toplantısında::
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Tuncay DÜNDAR’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacının hissedarı olduğu İstanbul ili, Sancaktepe ilçesi, 6196 ada,10 parsel sayılı taşınmazın İSKİ İçme Suyu Havzaları Yönetmeliği gereği kısıtlamalara tabi tutulduğu ve mülkiyet haklarının kullandırılmaması nedeniyle söz konusu taşınmazdaki hissesine davalı idarece kamulaştırmasız el atıldığı ileri sürülerek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000.TL lik bedelin yasal faiziyle birlikte davalı idareden tahsili istemiyle açılmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinde; “Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur.
a) Bölge planları; sosyo – ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır.
b) İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik dördüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.
Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik üçüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar.
Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.
Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.
İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir. Belediye Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmını kopyalar veya kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.
c) (Ek: 3/7/2005 – 5403/25 md.) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere plânlanamaz.” hükmü;
Aynı Kanun’un 18. maddesinde, “İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re’sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır.
Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında “düzenleme ortaklık payı” olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.
(Değişik üçüncü fıkra: 3/12/2003-5006/1 md.) Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz.
Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanır.
Herhangi bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının gerekmesi halinde düzenleme ortaklık payı, kamulaştırmadan arta kalan saha üzerinden ayrılır.
Bu fıkra hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı alınmaz. Ancak, bu hüküm o parselde imar planı ile yeniden bir düzenleme yapılmasına mani teşkil etmez…” hükmü yer almıştır.
Dava dosyasında bulunan ve davalı İdarece Kartal 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilen 4.5.2012 tarih ve 232419 sayılı yazıda; dava konusu taşınmaz üzerinde İdarelerince herhangi bir tesis, bina ve inşaat faaliyeti yapılmadığı, malikinin kullanmasına engel olacak şekilde tel çit v.b. şeylerle de çevrilmediği; bu bölgede bulunan parselle ilgili alım satımı engelleyici herhangi bir tedbir bulunmadığı, parsele İdareleri tarafından el atılmadığı; dava konusu Sancaktepe İlçesi, Samandıra mah., 6196 ada 10 nolu parselin; 14.01.2011 tarih, 2 sayılı İSKİ Genel Kurul Kararı ile değişiklik yapılan ve 23.01.2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren İSKİ İçme Suyu Havzaları Yönetmeliği esaslarına göre; eski yönetmelikte “dere mutlak koruma alanı” tanımı ve bu alanlarda yapılaşma ve faaliyetleri yasaklayan özel hükümler yer almakta iken, anılan yönetmelikte “dere mutlak koruma alanı” tanımı ve bu alanlarla ilgili hükümlerin kaldırıldığı, bu nedenle eski yönetmeliğe göre dere mutlak koruma alanında kalması nedeniyle yapılaşma ve faaliyet engeli bulunan parsellerdeki tüm engellerin kaldırıldığı; imar planı yapmaya yetkili kurumlarca belli yapı yaklaşma sınırları getirilebildiği, mezkur parselin; eski havza yönetmeliğine göre kısmen/tamamen dere mutlak koruma alanında kalmakta iken ilgili yönetmelik hükümlerine göre Sancaktepe İlçesi, Samandıra mah 6196 ada 10 nolu parsel ÖMERLİ BARAJ GÖLÜNÜN UZUN MESAFELİ KORUMA ALANINDA ve 11.02.2010 tarih 514 sayılı, 12.10.2009 tarih 1979 sayılı İBB Meclis Kararı ile onaylanan plan sahasında bulunduğu, uzun mesafeli koruma alanında İdarelerince kamulaştırma yapılmadığı; dere mutlak koruma alanlarında kalan parseller, Eski Yönetmeliğe göre hiçbir yapılaşma hakkına sahip değilken, anılan yönetmeliğe göre uzun mesafeli koruma alanında kalması nedeniyle, yönetmelik EK-2’de verilen yoğunluk değerlerinde YAPILAŞMA HAKKINA KAVUŞMUŞ olduğu, imar planı yapılması halinde, yapılaşma haklarının kullanılabileceği; söz konusu yönetmelik değişikliğinden önce yürürlüğe girmiş olan imar planlarındaki dere mutlak koruma alanlarının iptal edilmesi, yapı yaklaşma sınırı getirilerek bu alanlarda imar hakkı verilmesine bu hakların kullanımını düzenleyen plan değişikliğinin, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisince onaylanarak yürürlüğe girmiş olduğu; 13/01/2012 tarih ve 170 sayılı söz konusu İBB Meclis Kararı ile; yönetmelikten önce yürürlükte olan içmesuyu havzaları yönetmeliklerine göre hazırlanarak onaylanan ve halen meriyette olan 1/5000 ölçekli nazım imar planları ve bu planlar üzerinde yapılan plan değişikliklerinde; içmesuyu havzalarını besleyen derelerin her iki yanından 100’er metrelik koruma mesafeleri bırakılan “dere mutlak koruma” alanlarına ilişkin “dere mutlak koruma alanı”, “dere mutlak koruma kuşağı” ve “dere koruma kuşağı” lejA.ının kaldırılarak “dere yapı yaklaşma sınırı ve alanı” olarak yeniden düzenlenmesi ile plan notlarında buna göre düzenleme yapıldığı; dava konusu taşınmazlara dair alınmış bir kamulaştırma kararı ve kamu yararı kararı bulunmadığı, taşınmaz maliklerine tebligat çekilmediği, parseller için 2942 sayılı kanununa göre herhangi bir kamulaştırma bedeli blokesi yapılmadığı, 4650 sayılı kanunla değişik 2942 sayılı kanunun 10. maddesine göre İdareleri adına bedel tespiti ve tescil davası açılmadığı belirtilmiştir.;
Olayda, davacı tarafından, hissedarı olduğu taşınmazın İSKİ içme Suyu Havzaları Koruma ve Kontrol Yönetmeliği gereği kısıtlamalara tabi tutulduğu, mülkiyet haklarının kullandırılmaması nedeniyle söz konusu taşınmazdaki hissesine davalı idarece kamulaştırmasız el atıldığı, fiili el atma olmamakla birlikte bu durumun da kamulaştırmasız el atma niteliğinde olduğu ileri sürülmek suretiyle, taşınmazın bedelinin tazminat olarak ödenmesine karar verilmesinin istenildiği; mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın maliki yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku bulunmadığı, ancak; bu sonuç ya da sonuçların, bir idari işlem olan Yönetmelik ve imar planlarından başka anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarenin Yönetmelik gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklandığı anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, Yönetmelik, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde yer alan “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı vekilinin görev itirazının, Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, davalı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Kartal 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 23.8.2012 gün ve E:2012/265 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 14.1.2013 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.