);

Single Blog Title

This is a single blog caption

ÖZET :  Davacının haksız yere cezaevinde fazladan kaldığı iddiası ile maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

                    T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

HUKUK BÖLÜMÜ

ESAS       NO            : 2016/535

KARAR   NO : 2016/634

KARAR   TR  : 26.12.2016

 

ÖZET :  Davacının haksız yere cezaevinde fazladan kaldığı iddiası ile maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

K  A  R  A  R

Davacı         : Ü.A.

Vekili           : Av. İ.A.

Davalı          : Adalet Bakanlığı

O  L  A  Y   : Davacı vekili; müvekkili hakkında İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince 2012/139 Esas, 2013/3 Karar sayılı ve 08.01.2013 tarihli kararı ile, 1) TCK’nın 314/2. Maddesi gereğince 6 yıl, 3 ay hapis cezası, 2) 174/1-2. Maddesi gereğince 4 yıl, 2 ay hapis, 3) 18.10.2008 tarihli eylem nedeniyle 152/1-a maddesi gereğince 1 yıl 3 ay hapis, 4) 21.10.2008 tarihli eylem nedeniyle 152/1-a maddesi gereğince 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiğini; kararın temyizi üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2013/3824 Esas, 2013/7812 Karar Nolu ve 20.05.2013 tarihli ilamı ile; TCK’nın 314/2 ve 21.10.2008 tarihli eylem nedeniyle 152/1-a maddesinden verilen toplam 7 yıl, 1 aylık hapis cezasının onanmasına, Patlayıcı madde bulundurma(174/l-2. madde) ve 18.10.2008 tarihli eylem nedeniyle 152/1-a maddesinden kurulan hükümlerin ise bu suçlardan beraat verilmesi gerektiğinden bozulmasına  karar verdiğini; Yargıtay ilamına göre müvekkilinin toplam cezasının 7 yıl, 1 ay olarak kesinleştiğini; 18.10.2008 tarihinde gözaltına alındığını, 21.10.2008 tarihinde tutuklandığını, infaz sistemine göre 01.01.2014 tarihinde şartlı tahliye olması gerekirken, bu süre aşılarak 10.04.2014 tarihinde cezaevinden tahliye edildiğini, Yargıtay ilamının 20.05.2013 tarihinde verilmiş olmasına rağmen, idare tarafından kesinleşme ve infaz işlemlerinin yapılmasında gecikme olduğundan müvekkilinin süresinde tahliye edilmediğini, idarenin sorumluluğunun doğduğunu; müvekkilinin uğradığı maddi ve manevi zararın karşılanması için 28.05.2014 tarihinde Adalet Bakanlığına yazılı dilekçe ile ön başvuruda bulunulduğunu ancak Adalet Bakanlığı İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığınca 23.06.2014 tarihinde bu taleplerinin reddedildiğini ifade ederek; müvekkilinin,  idarenin eyleminden dolayı haksız olarak cezaevinde kalması nedeniyle; 5.000,00-TL. maddi, 15.000-TL. manevi tazminatın, tahliye olması gereken 01.01.2014 tarihinde itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsili istemiyle 17.7.2014 tarihli dilekçeyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 7.İDARE MAHKEMESİ; 30.1.2015 gün ve E:2014/1425, K:2015/160 sayı ile, “(…) 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu’nun 1 inci maddesinde, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikayetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere infaz hakimliklerinin kurulduğu belirtilmiştir.

Kanunun 4 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında, hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak infaz hâkimliklerinin görevleri arasında sayılmış; anılan Kanunun 5inci maddesinde, ceza infaz kurumlarında hükümlüler hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin yasa, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu gerekçesiyle bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren onbeş gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet yoluyla infaz hâkimliğine başvurulabileceği kuralına yer verilmiş, 6 ncı maddesinin, 6 ncı fıkrasında ise, infaz hakiminin kararlarına karşı infaz hakimliğinin kurulduğu yer ağır ceza mahkemesine itiraz edileceği öngörülmüştür.

Görüldüğü üzere 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu ile, hükümlü ve tutukluların açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak üzere infaz hakimliği görevli kılınmış, infaz hakimliğinin kararlarına karşı itiraz mercii de belirlenmek suretiyle bu Kanun uygulamasında takip edilmesi gereken süreç düzenlemiş bulunmaktadır.

Bakılan uyuşmazlıkta: davacının hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet cezasının infazının 01.01.2014 tarihinde şartlı tahliye hükümlerinden faydalanarak sona ermesi gerekirken bu süre aşılarak 10.04.2014 tarihinde tahliye edilmesi nedeniyle uğradığını öne sürdüğü maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle açılan davanın 4675 sayılı Yasa’nın uygulanmasından kaynaklanması nedeniyle görev ve çözümünde adli yargının görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle 2577 sayılı Kanun’un 15/1-a maddesi gereğince davanın görev yönünden reddine…” karar vermiş; itiraz edilmesi üzerine İstanbul Bölge İdare Mahkemesince 10.9.2015 gün ve E:2015/17500, K:2015/15538 sayı ile onanan; karar düzeltme istemi de aynı Mahkemece, 3.2.2016 gün ve E:2016/448, K:2016/452 sayı ile reddedilen görevsizlik kararı kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez aynı istemle 11.5.2016 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

KOCAELİ İNFAZ HAKİMLİĞİ: 24.5.2016 gün ve E:2016/1927, K:2016/2042 sayı ile, “(…) İnfaz hakimliklerinin görev ve çalışma usullerini düzenleyen 4675 sayılı Yasaya göre, infaz hakimliklerinin temel görevi, ceza infaz kurumunda bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında cezaevi idaresince gerçekleştirilen işlem ve eylemlere karşı yapılan şikayetleri incelemektir. Bunun dışında 5402 sayılı Yasa ile denetimli serbestlik müdürlüklerinin idari nitelikteki işlem ve eylemlerine karşı ilgililerin şikayetlerini inceleme görev ve yetkisi infaz hakimliklerine verilmiştir. Ayrıca 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunda infaz hakimliklerine verilmiş görevler bulunmaktadır.

Belirtilen bu düzenlemeler ayrıntılı olarak incelendiğinde, infaz hâkimliklerine çekişmeli yargı alanına giren herhangi bir görev verilmediği, infaz aşamasında hükümlüler ve diğer ilgililerin idare tarafından gerçekleştirilen işlemlere karşı şikayetlerini incelemenin infaz hakimliğinin temel görevi olduğu anlaşılmaktadır.

İnfaz hâkimliklerinde, disiplin cezalarına ilişkin şikayetler haricinde duruşma yapılmamakta, infaz hâkimliklerinin verdiği kararlar temyiz incelenmesine tabi olmamakta, kararlar yalnızca itirazen ağır ceza mahkemelerince incelenebilmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29/06/2004 tarih ve 2004/1-110-2004/150 sayılı kararında da, infaz hâkimliklerinin görevinin infaz kurumlarındaki yönetsel işlemlerini şikayet yolu ile denetlemekten ibaret olduğu belirtilmiştir.

Bu nedenle, talep konusunda Hâkimliğimizin herhangi bir görev ve yetkisinin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.

Öte yandan 2577 sayılı Yasanın 2/1 -b maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan ihlal edilen kişiler tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava olduğu ve idare mahkemelerinin görev alanına girdiği belirtilmiştir.

Belirtilen bu düzenlemeler karşısında, talebin idari yargı mercilerince incelenmesi gerektiği, aynı konuda idare mahkemelerince davanın görev yönünden reddine ilişkin bir karar bulunduğu ve olumsuz görev uyuşmazlığı çıktığı sonucuna varılmış ve aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Ü.A. vekili Av İ.A.’nin talebinin yargı yolu nedeni ile reddine,

2-Talep konusunda idari yargı mercilerinin görevli olduğuna,

3-Talep konusunda olumsuz yargı yolu uyuşmazlığı bulunduğu anlaşıldığından 2247 sayılı yasanın 15 maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra talep edilmesi halinde uyuşmazlığın çözümü için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine…” karar vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekilinin talebi üzerine, dava dosyası Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmiştir.

     İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 26.12.2016 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının; davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren İnfaz Hakimliğince 15. maddede belirtilen hükmün aksine, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası temin edilmeden gönderildiği görülmekte ise de; davaya ilişkin bilgi ve belgelerin dosyada yer aldığı; adli yargı kararının kesinleşme durumuna ilişkin bilginin de İnfaz Hakimliğinden temin edildiği ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından,  görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının haksız yere cezaevinde fazladan kaldığı iddiası ile maddi ve manevi tazminat istemiyle açılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; davacı hakkında İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince 08.01.2013 tarih,  E:2012/139, K:2013/3 sayı ile, davacının farklı tarihteki eylemlerine karşılık, Türk Ceza Kanununun farklı maddeleri uyarınca hapis cezaları ile cezalandırılmasına karar verildiği; kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesince,  20.05.2013 tarih,  E:2013/3824, K:2013/7812  sayı ile, TCK’nın 314/2 ve 21.10.2008 tarihli eylem nedeniyle 152/1-a maddesinden verilen toplam 7 yıl, 1 aylık hapis cezasının onanmasına, Patlayıcı madde bulundurma(174/l-2. madde) ve 18.10.2008 tarihli eylem nedeniyle 152/1-a maddesinden kurulan hükümlerin ise bu suçlardan beraat verilmesi gerektiğinden bozulmasına karar verildiği; davacının 18.10.2008 tarihinde gözaltına alındığı, 21.10.2008 tarihinde tutuklandığı; davacı vekilinin beyanına göre; “Söz konusu Yargıtay ilamına göre müvekkilin onanan ve kesinleşen toplam cezası 7 yıl, 1 ay olarak kesinleşmiş olup, müvekkil 18.10.2008 tarihinde gözaltına alınmış, 21.10.2008 tarihinde tutuklanmış olup, müvekkilin infaz sistemine göre 01.01.2014 tarihinde ŞARTLI TAHLİYE olması gerekirken, bu süre aşılarak 10.04.2014 tarihinde cezaevinden TAHLİYE edilmiş olduğundan, 01.01.2014 tarihinden, 10.04.2014 tarihine kadar idarenin kusurundan dolayı yasalara ve hukuka aykırı olarak cezaevinde tutulmuştur.” iddiasında bulunulduğu; daha sonra, davacının uğradığı maddi ve manevi zararın karşılanması için 28.05.2014 tarihinde Adalet Bakanlığına yazılı dilekçe ile başvuruda bulunulduğu,  Adalet Bakanlığı İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığınca 23.06.2014 tarihi, ve …/2758 sayı ile, Bakanlıkları aleyhine hükmedilmiş ve kesinleşmiş mahkeme ilamı bulunmadığından herhangi bir işlem yapılamadığı belirtilerek tazminat isteminin reddedildiği; bunun üzerine davacının vekili tarafından; idarenin eyleminden dolayı müvekkilinin   haksız olarak cezaevinde kalması nedeniyle; 5.000,00-TL. maddi, 15.000-TL. manevi tazminatın, tahliye olması gereken 01.01.2014 tarihinde itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsili istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un amacı, Kanun’un 1.maddesinde de belirtildiği üzere ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Kişi hakkında verilmiş olan bir mahkumiyet ilamının infaz edilebilmesi için temel şart ise 4.maddede de belirtildiği gibi bu mahkumiyet ilamının kesinleşmiş olmasıdır.

Kesinleşen mahkûmiyet ilamına ilişkin olarak, infazın dayanakları ve infaz işlemini kimin takip edeceği ise Kanun’un 5.maddesinde düzenlenmiştir. 5.maddede; “Mahkeme, kesinleşen ve yerine getirilmesini onayladığı cezaya ilişkin hükmü Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Bu hükme göre cezanın infazı Cumhuriyet savcısı tarafından izlenir ve denetlenir.” hükmü yer almakta olup, böylece Mahkemece kesinleştirmesi yapılarak yerine getirilmesi onaylanan mahkumiyet ilamının ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesinden sonra, ilamın infazının Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir.

Bu aşamadan sonra hakkında verilen mahkumiyet ilamı kesinleşmiş olan hükümlünün ceza infaz kurumuna kabulü aşamasına geçilir ki, bu da Kanun’un Cumhuriyet Başsavcılığınca Yapılacak İşlemler başlıklı 20.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre 20.maddede; “ (1) Hapis cezasını içeren kesinleşmiş mahkûmiyet kararları, mahkemece, hangi hükümlü ve hangi cezanın infazına ilişkin olduğu açıkça belirtilmek suretiyle Cumhuriyet Başsavcılığına verilir.

(2) Cumhuriyet Başsavcılığınca infaz defterine kaydedilen ilâmdaki cezanın süresi gözetilerek hükümlü hakkında çağrı kâğıdı veya yakalama emri çıkarılır.

(3) Çağrı kâğıdı, hükümde gösterilen adrese tebliğ edilir. Hükümlü, adres değişikliklerini mahkemeye veya Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmekle yükümlüdür. Aksi hâlde hükümde gösterilen adreste yapılan tebligat geçerlidir.

(4) Hükümlüye, Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ceza infaz kurumuna alındığı ve salıverileceği tarih ile ceza süresini ve cezanın hangi hükme ilişkin bulunduğunu belirten bir belge verilir.’’ Hükmü; Kanunun Sekizinci Bölümünde “İnfazla İlgili Kararlar” konusuna yer verilmiş;  “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama” başlığını taşıyan 98.maddesinde; “ (1) Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.

(2) 16 ncı madde gereğince cezasının ertelenmesi isteminin reddi hâlinde de aynı hüküm uygulanır.

(3) Yukarıdaki fıkralar uyarınca yapılan başvurular cezanın infazını ertelemez. Ancak, mahkeme olayın özelliğine göre infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir.” Hükmü;  “Birden fazla hükümdeki cezaların toplanması” başlıklı 99.maddesinde, “ (1) Bir kişi hakkında hükmolunan herbir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar. Ancak, bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise, 107 nci maddenin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı istenir.” Hükmü yer almıştır.

5275 sayılı Kanunun “Koşullu Salıverilme’’ başlıklı 107.maddesinde koşullu salıverilmeye ilişkin ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiş, bu maddenin (11) numaralı fıkrasında; “Bir hükümlünün koşullu salıverilmesi hakkında ceza infaz kurumu idaresi tarafından hazırlanan gerekçeli rapor, hükmü veren mahkemeye; hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemeye verilir. Mahkeme, bu raporu uygun bulursa hükümlünün koşullu salıverilmesine dosya üzerinden karar verir. Mahkeme, raporu uygun bulmadığı takdirde gerekçesini kararında gösterir. Bu kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.” denilmek suretiyle koşullu salıverilmenin usulü anlatılmıştır.

Belirtilen yasal düzenlemeler dikkate alındığında, hükümlü hakkında koşullu salıverilmeye karar verecek olan makam,  hükmü veren mahkeme, hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkeme olarak belirtilmiştir. Burada hükmü veren mahkemenin adli yargı düzeni içerisindeki bir ceza mahkemesi olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

Öte yandan; 06.08.2013 gün, 28730 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Cumhuriyet Başsavcılıkları ve Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin “ Süre Belgesi “ başlıklı 55. maddesinde;  “İlâmı infaz eden Cumhuriyet Başsavcılığınca, ceza infaz kurumuna tesliminde hükümlüye; infaz kaydı numarasını, ceza infaz kurumuna alındığı ve salıverileceği tarihi, ceza süresi ile cezanın hangi mahkeme ve hükme ilişkin olduğunu ihtiva eden belge verilir. Hükümlünün ceza infaz kurumuna kabulünde de belgenin bir örneği kurum idaresine gönderilir.’’ hükmü, 06.04.2006 gün, 26131 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılacak işlemler’’ başlıklı 66.maddesinin (3) numaralı fıkrasında; “(3) Kuruma alındıktan sonra Cumhuriyet Başsavcılığınca hükümlüye bir süre belgesi verilir. Düzenlenecek bu belgede hükümlünün:

a-Kimlik, tebligat ve iletişim bilgileri,

b-İnfaz defteri numarası,

c-Kuruma alındığı tarih,

d-Tutuklulukta veya göz altında geçirdiği süre,

e-Ceza süresi, hak ederek ve koşullu salıverileceği tarih,

f-Cezanın hangi hükme ilişkin olduğu belirtilir. ’’ denilmek suretiyle süre belgesinin kapsamı ve unsurları sayılmıştır.

Süre belgesinin tanzimine ilişkin sürece bakıldığında, adli yargı mercii olan ceza mahkemesi tarafından verilen mahkumiyet ilamının kesinleşmesinden sonra, cezanın infazı aşamasına geçilmekte olup, Cumhuriyet savcısı tarafından tanzim edilen süre belgesi ceza infaz kurumuna alınacak olan hükümlüye bu aşamada verilir. Bu belge, yukarıda belirtildiği üzere adli yargı mercii tarafından verilen ve kesinleşen mahkumiyet ilamının infazına ilişkin bir takım bilgileri içermekte ve adli yargı mercii tarafından icra edilen işlemler silsilesinin bir parçası olduğundan, bu yargı merciince icra edilen ve birbirinin sonucunu doğuran işlemlerin idari bir işlem olarak değerlendirilmesi, bu işlemlerin sonuçlarının farklı bir yargı kolu tarafından denetlenmesi sonucunu doğuracak, bu da bir yargı koluna ait işleminin başka bir yargı kolu tarafından denetimi anlamına gelecektir. Dolayısıyla adli yargı mercii tarafından tesis edilen ve öncesinden gelen adli süreçten kaynaklanan süre belgesi tanzimine ilişkin işlemin adli bir işlem olduğu sonucuna varılmıştır.

Davacı vekilinin gerek Adalet Bakanlığına vaki yazılı başvurusu, gerek idari ve adli yargı yerlerinde açtığı davaya ilişkin dilekçeleri incelendiğinde; müvekkilinin, Yargıtay ilamından sonra  onanan ve kesinleşen toplam cezasının 7 yıl, 1 ay  olmasına karşın, infaz sistemine göre 01.01.2014 tarihinde şartlı tahliye olması gerekirken, bu süre aşılarak 10.04.2014 tarihinde cezaevinden tahliye edildiğini, dolayısıyla fazladan hapis yattığını ileri sürdüğü anlaşılmaktadır.

Bu kabuller ve belirtilen yasal düzenlemeler neticesinde; kişinin hürriyetinden yoksun bırakıldığı iddiasının ve bundan kaynaklanan zararın tazmini isteminin adli yargı mercii tarafından değerlendirilmesi gerektiği, infaz aşamasında tesis edilen Savcılık işlemi ile Mahkemesince verilen şartlı tahliye kararının birer idari işlem olarak kabulüne hukuken imkan bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde adli yargı görevli olduğundan, Kocaeli İnfaz Hakimliğinin 24.5.2016 gün ve E:2016/1927, K:2016/2042 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

S O N U Ç      : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle  Kocaeli İnfaz Hakimliğinin 24.5.2016 gün ve E:2016/1927, K:2016/2042 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 26.12.2016 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

.

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN